Objectives: To investigate the prevalence and impacts of heavy menstrual bleeding (HMB) on anemia, fatigue, and the quality of life (QoL) in women of reproductive age. Methods: This study was conducted among 306 women of reproductive age who presented at the internal medicine outpatient departments of the training and research hospital of a university. The data of the study were collected by the “Data collection form”, “SF-36 Quality of Life Scale (SF-36 QoLS)” and “Brief Fatigue Inventory (BFI)”. Results: The prevalence of HMB in women of reproductive age was 37.9%. The ferritin level and physical functions were found to decrease significantly as the duration of menstruation increased (p<0.05). Besides, a positive but very weak relationship was found between the menstruation duration and the subdimensions of the global BFI and the general health perception subscale of the SF-36 QoLS (p<0.05). Conclusion: It was determined that HMB is common and has negative effects on anemia, fatigue and some subdimensions of the QoL. Regular screening for HMB that may not be expressed by many women may therefore be useful in preventing and resolving the health problems that it will cause. How to cite this:Kocaoz S, Cirpan R, Degirmencioglu AZ. The prevalence and impacts heavy menstrual bleeding on anemia, fatigue and quality of life in women of reproductive age. Pak J Med Sci. 2019;35(2):---------. doi: https://doi.org/10.12669/pjms.35.2.644 This is an Open Access article distributed under the terms of the Creative Commons Attribution License (http://creativecommons.org/licenses/by/3.0), which permits unrestricted use, distribution, and reproduction in any medium, provided the original work is properly cited.

No abstract

Aims and objectives To determine the effect of the knowledge and health beliefs of individuals about colorectal cancer on their screening behaviour. Background Colorectal cancer ranks third among the most common cancers both worldwide and in Turkey. Colorectal cancer plays an important role in cancer mortality but can be prevented by promoting healthy behaviour and participation in early screening programmes. Design This descriptive study was completed with 114 women and 121 men. Methods The study data were collected using the ‘Data collection form' and ‘Health Belief Model Scale for Protection from Colorectal Cancer'. Potential risk factors were investigated using logistic regression analyses. The AGREE checklist was completed. Results The colorectal cancer screening tests were known by 23.0% of the subjects and 17% had undergone one of these tests. The score medians obtained from the confidence‐benefit subscale of Health Belief Model Scale for Protection from Colorectal Cancer were found to be significantly higher in those who had undergone colorectal cancer screening. Logistic regression analysis revealed that having knowledge of the relevant tests was associated with undergoing colorectal cancer screening. Conclusions Having knowledge on colorectal cancer screening tests increases the relevant confidence‐benefit perception regarding the tests and the behaviour of participating in screening programmes. Regular training on colorectal cancer and early diagnosis should therefore be provided by healthcare professionals to both women and men aged 50–70 years to increase the rate of undergoing early screening tests. Relevance to clinical practice Increasing the rate of early screening is among the responsibilities of health workers working in primary health centres. Therefore, problems that prevent individuals from participating in these programmes need to be identified. In this way, health workers will develop suggestions and initiatives that change the individual's health beliefs and increase motivation.

This study was conducted to determine the metabolic syndrome prevalence in women and evaluate its effect on the quality of life and sleep. Materials and Methods: This descriptive and crosssectional study was completed with 372 women. Data were collected using a descriptive questionnaire, the Pittsburgh Sleep Quality Index, and the SF 36 Quality of Life Scale.. Results: The metabolic syndrome prevalence in women was 41.9%, according to the International Diabetes Federation diagnostic criteria. The mean scores obtained from the sleep quality index by those with metabolic syndrome were significantly higher than those without metabolic syndrome. The median scores obtained from the physical function and role difficulty, pain, general health perception, and mental summary sub-dimensions of the SF-36 quality of life scale by the women who were found to have metabolic syndrome were lower than those without metabolic syndrome. Conclusion: Metabolic syndrome was found to be common in women and to affect the quality of life and sleep negatively in women in this study. We, therefore, recommend women to be evaluated in terms of metabolic syndrome at regular intervals and healthcare professionals to provide training and consultancy services to promote healthy living behaviors that could improve their quality of life and sleep. Amaç: Çalışma, kadınlarda metabolik sendrom prevalansını belirlemek ve metabolik sendromun uyku ve yaşam kalitesi üzerindeki etkisini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Gereç veYöntem: Bu tanımlayıcı ve kesitsel tipteki çalışma 372 kadınla tamamlanmıştır. Araştırmanın verileri tanımlayıcı anket formu, Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI) ve SF 36 Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanılarak toplanmıştır.. Bulgular: Çalışmamızda Uluslararası Diyabet Federasyonu tanı kriterlerine göre kadınların %41.9'unda metabolik sendrom olduğu tespit edilmiştir. Kadınların uyku kalitesi değerlendirildiğinde, metabolik sendrom saptanan kadınların Pittsburgh Sleep Quality Index toplam puan ortalamasının, metabolik sendrom saptanmayan kadınlardan daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Metabolik sendrom saptanan kadınların SF-36 yaşam kalitesi ölçeğinin fiziksel fonksiyon, fiziksel rol güçlüğü, ağrı, genel sağlık algısı alt boyut puan ortancaları ile mental özet skoru alt boyut puan ortancasının metabolik sendrom saptanmayan kadınlardan daha düşük olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Çalışma sonucunda metabolik sendromun kadınlarda yaygın olarak görüldüğü, kadınların uyku ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği tespit edilmiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda kadınların uyku ve yaşam kalitelerini iyileştirebilmek için düzenli aralıklarla metabolik sendrom yönünden değerlendirilmesi ve kadınlara sağlıklı yaşam davranışları kazanmaları konusunda eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin verilmesi önerilmektedir.

This study was conducted to determine the prevalence of LUTS in women and the influencing risk factors. Materials and Methods: This cross-sectional study was conducted with 377 women who presented to the internal medicine outpatient departments of a training and research hospital for examination. The data were collected with a questionnaire form and the "Bristol Female Lower Urinary Tract Symptoms-Short Form (BFLUTS-SF)". Results: The prevalence of at least one LUTS in women was 92.3%. A statistically significant relationship was found between the menopausal status, chronic cough, stress urinary incontinence (SUI) presence in the mother or sister, the presence of a large baby and SUI in a previous pregnancy, and the BFLUTS-SF total scores. Conclusion:We found that storage-related symptoms were most common in these women, and LUTS affected the sexual life and quality of life negatively. Therefore, it is necessary to increase the sensitivity of health professionals to this issue, and to raise the awareness of women about the risk factors, prevention, diagnosis and treatment of LUTS with future training. Amaç: Bu araştırma, kadınlarda alt üriner sistem semptomları (LUTS)'nın prevalansını ve bunu etkileyen risk faktörlerin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte olan bu çalışma, bir eğitim ve araştırma hastanesinin dahiliye polikliniklerine muayene olmak amacıyla gelen 377 kadınla yapılmıştır. Veriler, bir anket formu ve "Bristol Kadın Alt Üriner Sistem Semptomları-Kısa Form (BKAÜSS-KF)" ile toplanmıştır. Bulgular: Kadınlarda en az bir LUTS'un görülme prevalansı %92.3'dır. Menopozal durum, kronik öksürük, anne veya kız kardeşte stres üriner inkontinans (SUİ) olma durumu, iri bebek doğumu ve önceki gebeliğinde SUİ varlığı ile BKAÜSS-KF toplam puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır . Sonuç: Kadınlarda en fazla depolamayla ilgili semptomların görüldüğü, LUTS'un seksüel hayatı ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği tespit edilmiştir. Bu nedenle yapılacak olan eğitimlerle sağlık profesyonellerinin bu konudaki duyarlılıklarının artırılması ve kadınların LUTS'un risk faktörleri, önlenmesi, tanı ve tedavisi hakkında bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

Bu çalışma, Diyabet tanısı almış bireylerin parmak delme ve insülin enjeksiyonu yapma korkusunun tedaviye uyum üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Kasım 2018- Nisan 2019 tarihleri arasında 450 diyabetli birey ile yürütülmüştür. Verilerin toplanmasında; anket formu, Diyabetlilerde Kendi Kendine Enjeksiyon ve Test Yapma Korkusu Sorgulama Formu ve Tip 2 Diyabet Tedavisinde Hasta Uyum Ölçeği kullanılmıştır. Çalışmada bireylerin yaş ortalamasının 61.71±10.39 olduğu, %62.4'ünün kadın, %38.4'nün tanı yılının 10 yıl ve üzeri olduğu ve %57.3'ünün evde kan şekeri ölçümü yaptığı tespit edilmiştir. Kurulan regresyon modelinde bireylerin Tip 2 Diyabet Tedavisinde Hasta Uyum Ölçeği toplam puanı üzerine etki eden kendi kendine enjeksiyon yapma korku puanının istatistiksel olarak anlamlı olmadığı(p&gt;0.05) ve kendi kendine test yapma ölçüm puanlarının etkisinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir (p&lt;0.05).Kendi kendine test yapma korkusunun tedaviye uyum üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle bireylerin yaşadığı korkuların hemşireler tarafından detaylı bir şekilde ele alınması önerilmektedir.

ÖZ Amaç: Araştırma, diyabetik ayağı olan bireylerin hastalığa ve sağlığa ilişkin tutumları ile hastalığı kabul arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yöntem: Araştırma 01.06.2017-30.11.2017 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin ortopedi ve travmatoloji servisinde takip edilen, araştırma kriterlerine uyan 115 hasta ile yürütülmüştür. Çalışmada etik kurul onayı, çalışmanın yapıldığı hastaneden gerekli izin ve bireylerden yazılı bilgilendirilmiş gönüllü olur alınmıştır. Araştırmanın verileri, tanımlayıcı anket formu, hastalığı kabul ölçeği ve diyabet hastalarında sağlık inanç modeli ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Mann-Whitney U, Kruskal Wallis, tek yönlü varyans analizi, bağımsız gruplarda t testleri ve Pearson korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular:. Çalışmada hastaların sağlık inanç modeli ölçeğinin sadece algılanan ciddiyet alt boyutunda pozitif sağlık inancına, diğer alt boyutlar ve toplam sağlık inancında negatif sağlık inancına sahip oldukları belirlenmiştir. Hastaların hastalığı kabul ölçeği toplam puan ortalaması 22.79±.6.72 olarak tespit edilmiştir. Diyabetik ayak yarası süresi arttıkça hastaların hastalığı kabul düzeyinin azaldığı belirlenmiştir (p