Background:Obesity is associated with reduced quality of life, development of serious chronic conditions such as heart disease and diabetes, increased medical care costs, and premature death. Environmental effects, especially feeding habits may cause hyperinsulinemia and obesity. A Healthy People 2010 objective is to reduce the proportion of adults who are obese to 15%.Materials and Methods:This cross-sectional study was conducted on 1647 persons in a sample representing Gaziantep, Turkey. Over the selected 329 houses, 310 houses were reached (94.2%) and data about 1315 related persons was collected. The body mass index (BMI) shows the relationship between the weight and the height of people, calculated by the ratio of mass by kg over the square value of height measure. In statistical analyses chi-square, student's t-test and logistic regression analysis were used.Results:The mean BMI increased with time for both sex, whereas decreased for 60+ age group. The fastest increase for both sex was seen while transition from 18 year to 19-29 age groups occurred. Another increase in women was in 30-39 age group; BMI=25.08±4.39 in 19-29 ages whilst BMI=29.02±5.79 in 30-39 ages. The increases in both sex in other age groups were not as much as in this group.Conclusion:Obesity is not only a problem in the Gaziantep but is also a major health concern in Europe and other regions of the world. As an accepted method against obesity, life-style changes should be put into use from childhood supported in school and family life.

Alkol ve madde kullanımı, dünyada ve ülkemizde giderek artan bir halk sağlığı problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle araştırmamızda Gaziantep Üniversitesi merkez kampüsündeki lisans öğrencilerinde alkol ve madde kullanım durumu ve bunu etkileyen faktörleri belirlemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Üniversite öğrencilerinin üniversiteye başlarken ve bitirirken alkol ve madde kullanım durumunu belirlemek amacıyla tüm lisans bölümlerinin ilk sınıflarındaki 1352 ve son sınıflarındaki 865 öğrencinin hepsi örnek seçilmeden araştırmaya dahil edilmiştir. Öğrencilere sınıflarında 39 soruluk kişisel bilgiler ve alkol ve madde kullanım durumunu içeren soru kağıtları uygulanmıştır. Veriler SPSS istatistik paket programında değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırmaya katılan erkek öğrencilerin %56,8'inin, kız öğrencilerin %44,0'ının en az bir kez alkolü denediği; erkek öğrencilerin %8,6'sının, kız öğrencilerin %2,1'inin en az bir kez madde kullandığı belirlenmiştir (p=0,000). Son sınıf öğrencilerinin %65,5 inin, ilk sınıf öğrencilerinin %43,2 sinin en az bir kez alkol; son sınıf öğrencilerinin %8,3 ünün, ilk sınıf öğrencilerinin %4,6 sının en az bir kez madde kullandığı saptanmıştır (p=0,000). Lojistik regresyon analiz sonuçlarına göre halen alkol kullanımını yakın çevresinde alkol kullanan olması 15,152 kat, son sınıfta okuma 1,898 kat ve erkek cinsiyette olma 1,704 kat artırmaktadır. Halen madde kullanımını ise yakın çevresinde madde kullanan olması 66,667 kat, halen alkol kullanımı 4,167 kat ve okul başarısının kötü olması 3,049 kat artırmaktadır. Tartışma: Alkol ve madde kullanımı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde ve üniversite öğrencileri arasında önemli sorun teşkil etmektedir. Kullanım oranlarının son sınıf öğrencilerinde ilk sınıf öğrencilerinden daha yüksek olması nedeniyle üniversite yaşamının alkol ve madde kullanımını artırıcı bir etkisi olduğu düşünülmektedir. Öğrencilerin alkol ve madde kullanım oranlarını düşürmek için, sağlık ve madde bağımlılığı konusunda eğitimler verilmesi ve üniversite hayatlarında Coşkun ve ark. / Lisans Öğrencilerinde Alkol ve Madde Kullanma Durumu 144 ORTADOGU TIP DERG 2019; 11(2): 143-147 karşılaşacakları sorunlarda kendilerine destek olunması önerilmektedir. Bağımlılığı önlemede öncelikle ailelere, sağlık çalışanlarına ve topluma büyük görevler düşmektedir.

BackgroundHealth care systems in many countries are changing for a variety of reasons. Monitoring of community-based services, especially vaccination coverage, is important during transition periods to ensure program effectiveness. In 2005, Turkey began a transformation from a “socialization of health services” system to a “family medicine” system. The family medicine system was implemented in the city of Gaziantep, in December, 2010.MethodsTwo descriptive, cross-sectional studies were conducted in Gaziantep city center; the first study was before the transition to the family medicine system and the second study was one year after the transition. The Lot Quality Technique methodology was used to determine the quality of vaccination services. The population studied was children aged 12–23 months. Data from the two studies were compared in terms of vaccination coverage and lot service quality to determine whether there were any changes in these parameters after the transition to a family service system.ResultsA total of 93.7% of children in Gaziantep were fully vaccinated before the transition. Vaccination rates decreased significantly to 84.0% (p <0.005) after the family medicine system was implemented. The number of unacceptable vaccine lots increased from 5 lots before the transition to 21 lots after the establishment of the family medicine system.ConclusionsThe number of first doses of vaccine given was higher after family medicine was implemented; however, the numbers of second, third, and booster doses, and the number of children fully vaccinated were lower than before transition. Acceptable and unacceptable lots were not the same before and after the transition. Different health care personnel were employed at the lots after family medicine was implemented. This result suggests that individual characteristics of the health care personnel working in a geographic area are as important as the socioeconomic and cultural characteristics of the community.

Malignant fibrous histiocytoma is the most common type of soft tissue sarcoma in late adult life. The tumour may be seen rarely in burn scars and accompanying other kinds of malignancies. We herein report a case of a tumour that derived from an old burn scar on the scalp. The histological examination revealed that the tumour contained both malignant fibrous histiocytoma and squamous carcinoma areas. Malignant transformation in a burn scar is a well-known development; therefore, a new lesion occurring within the scar should not be neglected.

Background There is limited data about Human Papiloma Virus (HPV) presence in intraductal papilloma, and there are some conflicted studies about the effects of HPVs on breast cancer. Most of these studies have methodological pitfalls as well. We conducted a retrospective paraffin block study to understand the presence of HPV in papilloma and cancer tissues with broad-spectrum primers. Methods: Twenty seven intraductal papilloma and 18 breast cancer patients’ paraffin blocks were obtained from the patients who underwent ductoscopy aided papillomectomy or mastectomy. In totally 87 histopathological samples, HPV-DNA were identified by real time PCR and broad-spectrum genotyping was performed by in situ hybridization. The cancer patients were evaluated according to the status of Estrojen Reseptor (ER), Progesteron Reseptor (PR) and ErbB-2 positivity. Results: The mean age±SD was 49±16 in papilloma and 52±14 in breast cancer patients. We found that 29.6% (8 of 27) of intraductal papillomas and 44.4% (8 of 18) of breast cancer paraffin blocks had HPV-DNA positivity by PCR in situ hybridization with broad spectrum primers. Fifty percent (4 of 8) of HPV-DNA positive papillomas had only type 11; in one, only type 6; in one, mixture of type 6,11; in one, mixture of type 11, 39; and in one, mixture of type 11, 39, 82 was detected. Breast cancer lesions had only type 11 of HPV-DNA positivity in 62.5% (5 of 8) of cases; in one, mixture of type11, 39; in one, mixture of type 11, 82; in one, mixture of type 6, 11, 39 was detected. In seven HPV-DNA positive cancer patients, ER/PR and/or ErbB-2 was positive, but it was only positive in one triple negative patient. Conclusion: HPVs may have a role in developing papilloma and breast cancer. Validation of HPVs role in the etiology of breast cancer/papilloma, require further studies to understand whether the HPVs are episomal or integrated during the tumorigenesis. Citation Information: Cancer Res 2011;71(24 Suppl):Abstract nr P5-05-05.

No abstract

Objective:"Blue Flag" is an international environmental award issued to beaches and marinas and yachts.It represents clean, safe environment.It was also firstly implemented in France in 1985.

ÖZET Amaç: Mide karsinomlarında HER-2 (Human epidermal growth factor-2) onkogen amplifikasyonu %7-34 arasında değişen oranlarda görülmekte olup daha çok proksimal yerleşimli, intestinal tip morfoloji sergileyen mide tümörlerinde izlendiğine ve kötü prognostik faktör olduğuna ilişkin yayınlar bulunmaktadır. Ancak literatürde bunun aksini belirten sonuçlara da rastlanılmaktadır. Bu çalışma HER-2'nin mide karsinomlarındaki sıklığını belirlemek, HER-2 ekspresyonunu immunohistokimyasal (İHK) ve silver in situ hibridizasyon (SISH) yöntemleri ile karşılaştırmalı olarak değerlendirmek, histopatolojik parametrelerle ilişkisini ortaya koymak amacıyla sunulmuştur. Gereç ve Yöntem:Anabilim dalımızda 1996-2016 yılları arasında gastrektomi materyalinde mide kanseri tanısı alan 203 olgu çalışmaya alınmıştır. Olguların yaşı, cinsiyeti, tümörün yerleşimi, büyüklüğü, histolojik tipi, invazyon derinliği, perinöral invazyon, lenfovasküler emboli varlığı, lenf nodu metastazı, lokal invazyon veya uzak metastaz bulguları kaydedilmiştir. HER-2'nin İHK skorunun değerlendirmesi literatür verilerine göre 0, +1, +2 ve +3 olarak yapılmıştır. HER-2 skoru +2 ve +3 olan olgularda pozitiflik anlamlı kabul edilmiş, bu olgulara, aynı lam üzerinde değerlendirme yapmayı sağlayan dual silver in situ hibridizasyon/immunhistokimya (SISH/İHK) kombinasyon yöntemi uygulanarak amplifikasyon araştırılmıştır. Bulgular: 203 olgunun 19'unda +3, 20'sinde +2 İHK skoru elde edildi, geri kalan olgular negatif (skor 0 ve 1) olarak değerlendirildi. İHK skoru +2 olan 20 olgunun 14'ünde (%70), skoru +3 olan 19 olgunun 18'inde (%94,7) dual SISH/İHK kombinasyon yöntemiyle HER-2 amplifikasyonu saptandı. HER-2 gen amplifikasyonu olan olguların 22'si erkek, 10'u kadın olup olguların 19'u (%59,4) <65 yaş, 13'ü (%40,6) ≥65 idi. Olguların 9'u proksimal, 22'si distal yerleşimli olup, bir tümör linitis plastikaydı. Lauren sınıflamasına göre olguların 27'si intestinal tip, 3'ü diffüz tip, 2'si mikst tipte izlenmekteydi. Olguların 20'sinde perinöral invazyon, 26'sında lenfovasküler emboli, 27'sinde bir veya daha fazla lenf nodu metastazı saptandı. TNM evrelemesine göre HER-2 pozitif olguların 19'u T4a, 5'i T3, 4'ü T2, 3'ü T1b, 1'i T1a evresindeydi.Sonuç: Çalışmamızda HER-2 gen amplifikasyonu %19,2 olup literatürle uyumlu olarak daha çok intestinal tip morfoloji sergileyen tümörlerdeydi ve istatistiksel olarak anlamlıydı.Anahtar Sözcükler: Mide karsinomu, HER-2, SISH/İHK, Gastrektomi ABSTRACT Aim: HER-2 (Human epidermal growth factor-2) gene amplification is seen in 7-34% of gastric carcinomas. It is more frequently observed in observed in tumors with proximal location and intestinal type morphology. The aim of this study was to determine the prevalence of HER-2 in gastric carcinomas, to evaluate HER-2 expression in comparison with immunohistochemical (IHC) and silver in situ hybridization (SISH) methods and to demonstrate its association with histopathological parameters.Materials and Methods: 203 cases diagnosed as gastric cancer between 1996-2016 were included in the study. Pat...