Yaşlılık bireylerin başta anatomik yapı, fizyolojik işlevleri olmak üzere sosyal ilişkilerinde, zihinsel yeteneklerinde ve psikolojik durumlarında değişimlere neden olan olağan bir süreçtir. 20. yüzyıldan itibaren sağlık ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, doğum hızının azalması, temel halk sağlığı hizmetlerinin yaygınlaşması, beslenme koşullarının iyileşmesi, birçok bulaşıcı hastalığın kontrol altına alınması gibi etkenler doğuştan beklenen yaşam süresinin artmasına neden olmuştur. Bu artış özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere bütün dünyanın en önemli toplumsal sorunlarından birisi olarak önem kazanmaktadır. Ancak yaşlılık ile ilgili deneyimler kişiden kişiye değiştiğinden dolayı bu dönem kimileri için iyi kimileri için ise kötü bir dönem olarak değerlendirilebilmektedir. Yaşlılığın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine etki eden en önemli faktörlerden birisi yaşlı bireylerin içinde bulundukları durumu kendi bakış açılarına göre yorumlamalarıdır. Bu çalışmada yaşama kalitesi ve özellikle yaşlılıkta yaşam kalitesinin göstergeleri, boyutları ve ölçümüne ilişkin literatürde yer alan farklı çalışmalar ve görüşlere yer verilmiştir. Ayrıca yaşlıların yaşlılığa ilişkin algılarını etkileyen faktörler ve yaşlılığa ilişkin bireysel perspektif bakış açısı ele alınmıştır.
Aile sahip olduğu işlevler nedeniyle her toplum için önemli bir kurum olmuştur ancak küresel ekonomik politikaların da etkisiyle günümüzde sayısız risklere maruz kalmaktadır. Alanda riski ailelerle birebir ve en fazla hane görüşmesi yapan saha çalışanlarından birisi olarak Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP) çalışanları ön plana çıkmaktadır. Aynı zamanda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının (ASHB) psikososyal destek konusunda arz odaklı hizmetlerini yürüten ve bu alanda Türkiye’de benzeri bulunmayan bir sosyal hizmet uygulamasıdır. Araştırmamızın temel amacı Türkiye’de risk altındaki ailelerin psikososyal destek ihtiyaçlarına yönelik ASDEP çalışanlarının deneyimlerinden faydalanarak mevcut durumu ortaya koymaktır. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı bu çalışmada fenomenolojik desenden yararlanmıştır. Bu bağlamda araştırma kapsamında her bölgeyi temsil eden en az bir kişi olacak şekilde 6 kadın ve 5 erkek olmak üzere 11 ASDEP görevlisi ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilerek veriler toplanmıştır. Genellikle ASDEP personelleri; personel yetersizliğinden, iş tanımlarının net olmamasından, iş yoğunluğunun fazlalığından, ASDEP harici işlerde çalıştırıldıklarından, müracaatçı ile güven ilişkisi kurmanın zorluğundan, hizmet içi eğitim yetersizliğinden, ASDEP kapsamında sorulan bazı soruların gereksiz olduğundan, oturmuş bir sistem olmadığından ve arz odaklı hane ziyaretlerinin olumsuzluklarından şikâyet etmektedir. Ayrıca psikososyal desteğin bir görüşmeyle verilmesinin mümkün olmayacağı düşüncesinden hareketle tekrarlı ziyaretlerin önemli olduğu da katılımcılar tarafından vurgulanmıştır.
İnsan hakları düşüncesinin oluşmaya başlaması, bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, halk hareketlerinin oluşması ve bunun gibi sayılamayacak kadar farklı olayların sonucunda çocukluk kavramı ve çocukluğa yüklenen anlamlar; değişerek, gelişerek ve çeşitlenerek günümüze kadar gelmiştir. Çalışmamızda Türkiye Cumhuriyeti öncesinde Türk ve Dünya Tarihi içerisinde yaşanan çocuk koruma alanındaki politika ve uygulamalara yer verilmiştir. Bu bağlamda, dünya tarihinde 20. yüzyıl öncesinde çocuk alanı ile ilgili olarak pek fazla bilimsel çalışmaya rastlanmamıştır. Yapılan bu çalışma neticesinde ise Türk tarihinde İslam öncesi dönemde çocuğun aile içindeki yeri ve çocuklarla ilgili alınacak kararlarda Türk örf ve adetleri etkiliyken, İslamiyet sonrası dönemde İslam hükümlerinin etkili olmaya başladığı görülmüştür. Ancak profesyonel kurum ve kuruluşların Türk Tarihi içerisinde Osmanlının son dönemlerine kadar ortaya çıkmamış olduğu, çocuğa yönelik hizmetlerin gönüllü faaliyetler ve Vakıflar üzerinden yürütüldüğü görülmüştür. Ancak Osmanlının son dönemlerinden Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadarki süreçte savaşların artması ve sürelerinin uzaması, kaybedilen topraklardan gerçekleşen göçler, maddi problemlerin artması, savaşta şehit olan askerlerin çocuklarının bakıma muhtaç kalması ile dezavantajlı insanların ve sosyal sorunların artış içerisinde olması gibi hususlar çocuklara yönelik hizmetlerin profesyonelleşmesinin ve devlet eliyle çalışma yapılmasının yolunu açmıştır. Diğer bir deyişle yaşanan sorunlara ilişkin gönüllü çalışmalar ile sivil toplumun çabaları yetersiz kalmış ve devlet kamu imkanlarını kullanmak zorunda kalmıştır.
yaşlı, engelli, kadın, sığınmacı ve göçmenler başta olmak üzere birey, grup ve yerel toplulukların durumunu geliştirmek ve değiştirmek amacıyla sosyal hizmetlerin sunulduğu kurum haline gelmiştir. Bu makalede Osmanlı döneminden günümüze sosyal hizmet kurumlarınun tarihsel gelişimine ve sunduğu hizmetlere yer verilmiştir.
Aile olgusu işlevlerinden ötürü toplum açısından önem arz eden bir kurum olmuştur fakat uygulanan politikalar nedeniyle günümüzde sayısız riskler ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu bakımdan aile için sorun teşkil eden etmenlerin ortaya koyularak en fazla risk yaşadıkları konulardan birisi olan sosyo-ekonomik durumun irdelenmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda araştırmamızın temel amacı düşük sosyo-ekonomik duruma sahip ailelerin içinde bulundukları duruma ilişkin deneyimlerini belirleyerek ekonomik sorunlar yaşayan ailelerin ihtiyaçlarına yönelik öneriler geliştirmektir. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı bu çalışmada fenomenolojik desenden yararlanmıştır. Veri toplama aracı olarak sosyo-demografik bilgi formu ve yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Çalışma kapsamında elde edilen veriler, içerik analizi tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Analiz sürecinde MAXQDA nitel analiz programı kullanılmıştır. Bu bağlamda araştırma kapsamında Ankara İlinin Mamak İlçesinden düşük sosyo-ekonomik durum içerisinde olan 9 kadın ve 8 erkek olmak üzere toplam 17 aile ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilerek veriler toplanmıştır. Araştırmamızın sonuçlarına göre ailelerin; gelir seviyesi düşük, işsizlik oranı yüksek, engellilik ya da kronik hastalık oranı yüksek, eğitim seviyeleri düşük, erken yaşta evlilik ve hane nüfusu fazla, suça sürüklenme ya da suç mağduru olma durumu yüksek, madde kullanımı ile uygunsuz ve yetersiz hane özelliklerine sahip olma gibi hususları yaygın olarak yaşandıkları görülmüştür.
Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP) özellikle son yıllarda sosyal hizmetler alanında ortaya çıkan en yeni uygulamalardan biridir. ASDEP ortaya çıkana kadar sosyal hizmet alanında talep odaklı hizmetler ön plandayken ASDEP sosyal hizmetlerin sunumunda yeni bir bakış açısı getirmiştir. Bu program ile risk altında olduğu düşünülen ancak sosyal hizmet ve sosyal yardımlara ulaşamayan aileler önceliklendirilmektedir. Bu nedenle ailelere sunulan hizmetler içerisinde önemli bir yere sahiptir. ASDEP ile ülkemizde ailelerin psikososyal ve sosyoekonomik ihtiyaçlar konusunda desteklenmeleri, bizzat ailenin yaşam ortamında birebir sosyal incelemeler yapılması ve bu incelemeler neticesinde hanenin gereksinimine göre gerekli rehberlik ve yönlendirmenin gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır. Ayrıca ASDEP hizmeti sosyal hizmet kuruluşlarından birisi olan Sosyal Hizmet Merkezleri (SHM) bünyesinde sunulmaktadır. ASDEP hali hazırda Türkiye’nin 81 ilinde 2017 yılından beridir devam etmektedir. Bu program kapsamında görev yapan personeller ise Sosyal Hizmet, Sosyoloji, Psikoloji, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Çocuk Gelişimi ve Aile ve Tüketici Bilimleri bölümleri mezunlarından oluşmaktadır. Bu bağlamda çalışmamızda, ASDEP’in ne olduğu, ortaya çıkış süreci ve mevcut durumu üzerinde durularak sosyal hizmet perspektifinde ASDEP sürecinin net bir şekilde anlaşılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda genel olarak alanyazın taraması ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verileri kullanılmıştır.
Yoksulluk küreselleşme ve gelişen dünyayla beraber sadece gelişmemiş ya da gelişmekte olan toplumları değil tüm dünyayı etkisi altına almaktadır. Yoksulluk bir toplumdaki tüm bireylerin haklarına erişmesinde engeller yaratmakta ve yaşamın farklı alanlarında çeşitli güçlükler yaşanmasına sebep olmaktadır. Dezavantajlı gruplar içerisinde yer alan çocukların da yoksulluktan en fazla etkilenen kesim olduğunu söylemek mümkündür. Bu nedenle çalışmamızda çocuk yoksulluğunun genel olarak değerlendirilmesinin yanı sıra; yoksulluk kavramı ve yoksulluk türleri, yoksulluğun nedenleri, çocuk yoksulluğu, çocuk yoksulluğunun nedenleri ve çocuk yoksulluğunun deneyimlenme biçimleri üzerinde durulmuştur. Buna göre çocuk yoksulluğunun en temel nedeninin yetersiz üretim ve adil olmayan paylaşım olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Ayrıca bireylerin çocukluk döneminde yaşadıkları yoksulluğun çocukları yetişkinlik hatta yaşlılık dönemlerinde dahi negatif etkiledikleri görülmüştür. Ayrıca Türkiye’nin de çocuk yoksulluğunun şiddetli yaşandığı ülkelerden biri olduğu, çocuk yoksulluğuna gereken önemin verilmediği ve gerekli farkındalığın oluşmadığı sürece çocukların yaşamakta olduğu ve yaşamaya devam edeceği problemlerin olduğu da kayda değer bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
hi@scite.ai
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.