Sinema aracılığıyla felsefi öğretiler ve görüşler mekân altyapısında izleyicilere iletilebilir. İnsan algılarına dair görüşlerin mekânsal düzlemde karşılık bulduğu Matrix serisi de bu yaklaşımı benimser. Zihnin yanıltılabilirliğini konu alan film serisi; felsefe, septisizm, fütürizm, psikoloji, ontoloji, mitoloji ve mistisizm başta olmak üzere birçok alandaki bilgileri alegorik kullanımlarla izleyiciye aktarır. İçerisinde yaşanılan dünyanın gerçekliğinin sorgulanmasına neden olan bir sanal dünya tezi öne sürer. Günümüzde sıklıkla tartışılan insan-yapay zekâ etkileşimine distopik bir yaklaşım sergiler. Zihin-beden ayrılığı diğer bir adıyla kartezyen düalizm felsefesi Matrix evreninde fiziksel bir temsile dönüşür. İzleyiciye gerçekliğin ne’liğini ontolojik açıdan sorgulatan Matrix, bahsi geçen tüm nitelikleriyle bugün bir bilim kurgu klasiği haline gelmiş, kendileri de birer klasiğe dönüşen birçok film ve edebi esere ilham kaynağı olmuştur. Yapılan çalışmada Matrix evrenine dair farklı açılardan çeşitli bilgiler sunan The Animatrix serisi ele alınmış, Matrix’in oluşum hikâyesini anlatan The Second Renaissance I - II bölümleri üzerine yoğunlaşılmıştır. Filmde alt metinsel olarak iletilen, metaverse olgusuna da kaynaklık eden öğreti ve görüşler mekân kullanımlarında aranmış, bugünün metaverse mimarisiyle karşılaştırılmıştır. Sonuçta mekân biçimlenişinin öğreti ve görüşlerin aktarımında bir arka fon görevi üstlendiği ve filmin metaverse olgusuna dair isabetli öngörüleriyle sinemanın bilimsel değerini vurguladığı bulgulanmıştır.