Norberg-Schulz'a (1980) göre; insan, içinde gezinebildiğinde ve kendini bir çevre ile tanımlayabildiğinde ya da kısacası çevreyi anlamlı olarak deneyimleyebildiğinde yaşar. İnsan doğayla, toprakla kök salmaya, 'yer'leşmeye uğraşır. Mimarlık da 'yer'den başlar. Yer, mimariyi barındırır, yaratır ve dönüştürür. İnşa ve iskan, insanın 'yer'deki 'şey'lerle ilişkisi ve yeri anlamlandırma çabaları ile ilişkilidir (Heidegger, 1971). Yersizleşmeye başlayan bir yapılı çevrede kimlikli bir yaşam inşa etmenin olanaksızlaşmaya başladığını tartışan ve yersizleşmeyi eleştirel pencere aralayan bir kavram ve bir problem olarak ele alan çalışma, problemi mimarlığın yalnızca salat plastik biçimine yani mekânsal özelliklerine indirgemediği; aynı zamanda sinemanın eleştirel dili aracılığıyla, anlamsal biçimi yani ruhsal yanıyla anlamaya çalışması ile diğer çalışmalardan ayrılır. Çalışma, sinema ve mimarlık disiplinlerinin düşünsel arka yapılarını bir araya getirerek yersizleşme kavramını Nuri Bilge Ceylan'ın Ahlat Ağacı (2018) filmi özelinde örnekler; yer tartışmalarının temel literatürünü oluşturduğu için Heidegger, ilk defa yerin ruhu kavramını ortaya koyduğu için Norberg-Schulz ve yersizleşmeyi insan deneyimi ile birlikte tartıştığı için Relph'in yer-yersizlik tartışmalarını, ruhun yitimi ile ilişkilendirir; ruhun yitimini, (i) eylemlerin gerçekleştiği alan, (ii) bölge, yöre, ev, (iii) kimlik, karakter, varlık olmak üzere üç başlıkta toplanan kavramlar aracılığıyla analiz eder; her bir kavrama denk gelen sahne ve diyalogları inceler. Çalışmanın ana kabulü, yersizleşmenin, ruhun yitimi ile ilintili olduğu; ruh yitiminin de yalnızca yerin ruhunun (genius loci) yitimi değil aynı zamanda insanın ve devamında toplumun ruhunun yitimini beraberinde getirdiğidir. Modernizm ile başlayan, postmodernizm ile şekil değiştiren ve içinde bulunduğumuz hızlı tüketim çağı ile birlikte de farklı noktalara taşınmasıyla güncelliğini koruyan ve disiplinlerarası eleştirel incelemelere argüman oluşturan yersizleşme problemi çalışmada; sinema-mimarlık disiplinlerini kesiştirmekte, ruhun yitimi ve bu yitimin deşifresini sağlayan kavramlarını, bir bütün olarak gelecek sinema-mimarlık çalışmaları için bir model olarak önermektedir.