ÖzetÖnceki sezaryan doğumları takibeden gebeliklerde obstetrik riskler artmıştır. Anormal plasentasyon oluşumları olarak plasenta akreta ve sezaryan skar gebelikleri iki önemli klinik durumdur. Plasenta akreta; plasentanın uterin kaviteye desidua bazalisin yokluğu nedeni ile anormal bir şekilde yapışması ve fibrinoid tabakanın inkomplet gelişimi ile karakterize bir tanıdır. Plasenta previa ile komplike olan gebeliklerin %5-10'unda plasenta akreta olur. Plasental implantasyonun daha ciddi anormallikleri, koryonik villusların myometriyum içine kadar invaze olduğu plasenta inkreta ve koryonik villusların uterus serozasını penetre ettiği plasenta perkretadır. 1950'li yıllarda yaklaşık 30.000 doğumda bir görülen plasenta akretanın insidansı son yıllarda artan sezaryan ile doğumların prevelansındaki artışa paralel olarak 553 ile 2510 doğumda bir görülmeye başlamıştır. Plasenta akretanın en önemli risk faktörü önceki geçirilmiş uterus cerrahisidir. Alt uterin segmentin skarlı alanındaki ince, kötü oluşan veya olmayan desidua bazalis tabakasının trofoblastların derin penetrasyonuna direnç gösterememez ve plasenta önceki uterin cerrahiye bağlı olarak travmatize olan uterusun patolojik bir bölgesini invaze eder. Anormal plasental implantasyon doğumu takiben plasentanın normal ayrılmasına engel olur. Plasenta akretanın ilk klinik bulgusu manuel plasenta ayrılması girişimi sırasında meydana gelen aşırı ve hayatı tehdit eden kanamadır. Plasenta akretaya renkli dopler modalitelerini de içeren prenatal ultrason muayenesindeki karakteristik bulguların varlığı ile tanı konur. Şüpheli vakalarda manyetik rezonans görüntüleme yararlı olur. Masif kanama ve bunun sonucunda gelişebilen dissemine intravasküler koagülasyon, erişkin respiratuar distres sendromu, böbrek yetmezliği, planlanmamış cerrahi ve ölüm plasenta akretanın en ciddi komplikasyonlarıdır. Plasenta akretanın preoperatif ve intraoperatif yönetim stratejileri bu derlemede detaylı olarak ele alınmıştır. Anahtar sözcükler: Plasenta akreta, yönetim, klinik yaklaşım, tedavi stratejileri AbstractObstetric risks have increased among pregnancies following previous cesarean section deliveries. Placenta accreta and cesarean scar pregnancies, as abnormal placentation entities, represent two important clinical manifestations. Placenta accreta is characterised with a placenta that is abnormally adherent to uterine cavity because of the absence of decidua basalis and presence of incompletely developed fibrinoid layer. Placenta accreta occurs in 5-10% of pregnancies complicated with placenta previa. Placenta increta and percreta are the other serious abnormalities of placental implantation that demonstrates invasion of chorionic villi into the myometrium and uterine serosa respectively. Placenta accreta has been seen rarely as 1 in 30.000 births in 1950's but the incidence of placenta accreta has increased recently to 1 in 553 and 2510 deliveries in parallel with increased cesarean sectio deliveries. Previous uterine surgery is the most important risk factor for placenta accreta. Thin,...
Amaç: Bu çalışmada, 4000 gr ve üzerinde bebek doğuran 643 gebenin doğum şeklinin ve doğum ağırlıklarının maternal ve neonatal komplikasyonlar üzerine olan etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal metod: 643 hasta doğum şekline (vajinal veya sezaryen) ve doğum ağırlıklarına (4000-4500 ve ≥4500 gram) göre gruplara ayrıldı. 4000 gramın üzerinde doğum yapan hastalar doğum şekline göre komplikasyon oranları açısından karşılaştırıldı. Daha sonra hastalar 4000-4499 gr ve ≥4500 gr doğum yapanlar olarak ayrıldı. Bu iki grubun kendi içinde komplikasyon açısından fark olup olmadığı araştırıldı. Bulgular: Makrozomik infant öyküsü, neonatal ağırlık ve eşlik eden DM, sezaryen ile doğum yapan grupta yüksek saptandı. Neonatal komplikasyonlar açısından herhangi bir fark saptanmadı. maternal postpartum Hb değeri sezaryen olan grupta anlamlı düşük bulundu. 4500 gramın üzerinde doğan bebeklerin doğum şekli ile komplikasyon oranları değişmezken, 4000-4499 gram arasında postpartum Hb değeri sezaryen olan grupta anlamlı düşük saptandı. Sonuç: Rutin sezaryen ile doğumun makrozomik infantlarda komplikasyonları azaltma açısından belirgin bir üstünlük sağlamadığı görülmektedir. Makrozomik infant doğurma riski olan hastalar kişiselleştirilmeli ve doğum komplikasyonu açısından risk taşıyan hastalar sezaryene yönlendirilmelidir.
Uterusun adenomyotik kistleri çok nadirdir ve bu vaka sunumunda pelvik ağrı ile ilişkili uterusun adenomyotik kisti sunulmuştur. 27 yaşındaki nulligravid hasta dismenore, disparenü ve son 3 aydır devam eden sağ pelvik ağrı şikayeti ile hastaneye başvurmuştur. Transvajinal ultrasonografide uterus korpusunun sağında 50 × 36 mm intramural kistik lezyon saptandı. Histeroskopik incelemede lezyonun endometrial kaviteyi etkilemediği izlendi. Laparatomi sırasında çevre myometrial doku korunarak 5 cm boyutundaki kist çepeçevre diseke edilerek çıkarıldı. Patoloji sonucu adenomyotik doku olarak geldi. Görüntüleme yöntemleri adenomyotik kistlerin ayırıcı tanısında ve uygun tedavinin seçiminde önemlidir. Medikal tedavi veya kistin eksizyonu ya da histerektomi gibi cerrahi yaklaşımlar tedavi seçenekleri olabilir.
Aim. Chronic maternal iron deficiency anemia has been found to be related with preterm delivery, low birth weight and intrauterine growth retardation. The potential detrimental effects of maternal anemia on the transplacental fetal oxygen extraction during labor have not been investigated yet. Method. Upon the spontaneous initiation of delivery among 32 term pregnant women, half of them with hemoglobin values lower than 9.5gr/dL as anemic group, have been included to the study. Arterial cord blood samples have been collected immediately after delivery. Neonatal Apgar scores, birth weight and cord blood analysis of pH, PaO 2 , PaCO 2 , O 2 saturation and HCO 3 have been recorded. Results. The mean hemoglobin levels of the anemic and non-anemic patients were 7.69±1.14 gr/dL and 10.5 ±0.67gr/dL respectively. Neonatal cord blood PaO 2 and O 2 saturation of the non-anemic patients were significantly higher than anemic patients (84.3 vs. 41.3 mmHg for PaO 2 and 69.5% vs. 42.6% for O 2 saturation respectively). No significant difference in cord blood PaCO 2 , pH and HCO 3 levels were found between anemic and non anemic ones. Conclusion. Although third trimester maternal iron deficiency anemia decreases neonatal cord blood PaO 2 and O 2 saturation levels; apart from severe ones, it does not result in neonatal hypoxemia generally. The possible effects of maternal iron deficiency anemia that can deteriorate transplacental oxygen transport to the fetus and neonatal acid-base status of the newborn should be clarified by further studies based on the short and long term clinical results of neonatal hypoxemia in the newborn's physiological state. Keywords: Maternal anemia, neonatal hypoxemia, cord blood ÖzetAmaç. Maternal kronik demir eksikliği anemisinin preterm eylem, düşük doğum ağırlığı ve intrauterin gelişme geriliği ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Maternal aneminin doğum sırasında transplasental fetal oksijenizasyonu üzerine olumsuz etkileri henüz çalışılmış değildir. Yöntem. Spontan doğum eylemi başlayan, hemoglobin değeri 9,5gr/dL altında olan 16'sı anemik toplam 32 term gebe çalışmaya dahil edilmiştir. Doğumdan hemen sonra arteriyel kord kanı örnekleri toplanmıştır. Neonatal Apgar skorları, doğum ağırlıkları ve umbilikal kord pH, PaO 2 , PaCO 2 , O 2 saturasyonu ve HCO 3 değerleri kaydedilmiştir. Bulgular. Anemik ve anemik olmayan hastaların ortalama hemoglobin değerleri sırasıyla 7,69±1,14gr/dL ve 10,5±0,67gr/dL'dir. Anemik olmayan hastaların neonatal kord kanı PaO 2 ve O 2 satürasyonu değerleri anemik hastalardan anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur (PaO 2 için 84,3 vs. 41,3mmHg ve O 2 satürasyonu için %69,5 vs. %42,6 , sırasıyla). Anemik ve anemik olmayan hastaların kord kanı PaCO 2 , pH ve HCO 3 değerleri arasında fark bulunamamıştır. Sonuç. Her ne kadar, 9,5gr/dL'nin altındaki üçüncü trimester maternal hemoglobin seviyesi neonatal kord kanı PaO 2 ve O 2 satürasyonunda azalmaya sebep olsa da, ciddi anemi dışında genel olarak neonatal hipoksemiye yol açmaz. Maternal demir eksikliği anemisinin fetüsün t...
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
hi@scite.ai
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.