Acute generalized exanthematous pustulosis is a rare drug-induced eruption that is characterized by acute, nonfollicular sterile pustules on an erythematous and edematous base. The most frequently implicated drugs are beta-lactam antibiotics. Hydroxychloroquine has been widely used to treat dermatologic and rheumatologic diseases and has been reported as a rare cause of acute generalized exanthematous pustulosis. A 42-year-old female presented with pustular lesions on the skin surface with erythema, facial edema, and occasional atypical target-like lesions after 21 days of treatment with 200mg/day hydroxychloroquine for rheumatoid arthritis, diagnosed one month previously. We report a case with acute generalized exanthematous pustulosis induced by hydroxychloroquine and treated with dapsone and systemic corticosteroid.
Brooke-Spiegler syndrome (BSS) is a rare, autosomal dominant disorder characterized by multiple adnexal tumours, especially trichoepitheliomas, cylindromas and occasionally spiradenomas. These lesions usually begin to appear in the second or third decade of life. Malignant transformation of pre-existing tumours may occur. In vivo reflectance-mode confocal microscopy (RCM) is a noninvasive method that can be used to visualize the epidermis and the upper dermis at almost histological resolution. It has been used to evaluate several skin conditions, especially malignant lesions, and has been reported to be useful for differentiating between malignant and benign skin tumours. Only a few studies have reported on the use of confocal microscopy to characterize the features of benign adnexal neoplasms. We present a patient with BSS who presented to our clinic with multiple skin tumours. The possible utility of RCM for identifying adnexal neoplasms is emphasized in this report, which also describes the observed microscopic features.
ÖZ GİRİŞDeriye rengini keratinositler ve melanositlerdeki melanin pigmenti verir. Bunun yanında, stratum korneumun kalınlığı, damar yapısı, karotenoid gibi eksojen pigmentlerin varlığı da etkilidir. Deri hiperpigmentasyonu, melanositlerin sayı ve fonksiyonlarındaki artış ya da deriye renk veren diğer maddelerin birikimi sonucu ortaya çıkar (1) .Hiperpigmentasyon epidermiste, dermiste ya da her iki alanda melanin miktarındaki artışı tariflemek için kullanılan bir terimdir. Birçok faktör fasiyal hiperpigmentasyon nedeni olabilmekte ve pigment artışı lokal bir durum olabileceği gibi jeneralize bir hastalığın komponenti olarak da karşımıza çıkabilmektedir (2) .Hiperpigmentasyon, hasta yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen kozmetik bir sorundur. Çoğunlukla orta yaş kadın hastaları etkileyen bu patoloji dermatologlar için ciddi tedavi güçlüğü oluşturan bir antitedir (3) . Her ne kadar melazma fasiyal hiperpigmentasyon en sık nedeni olarak karşımıza çıksa da, ashy dermatozu, Riehl'in melanozisi, Civatte'nin poikiloderması, Brock'un peribukkal eritrozisi, ilaçla indüklenen ve postinflamatuar hiperpigmentasyon gibi birçok formu mevcuttur (4,5) .Bu makalede, kliniklerimizde en sık görülen kazanılmış hiperpigmentasyon nedenleri olan melazma, postinflamatuar hiperpigmentasyon (PİH), efelid ve lentigolar üzerinde durulacaktır. MELAZMADerinin en sık karşılaşılan hipermelanozisi olan melazma, güneş maruziyeti olan deride (özellikle yüzde) gelişen, rengi açık kahveden koyu kahve tonlarına değişebilen, düzensiz sınırlı yama ve maküller ile karakterizedir (6) . Epidemiyoloji ve EtiyolojiMelazmanın gerçek insidansı bilinmemektedir. Kadınlarda daha yaygındır. Bildirilen olguların yalnızca %10'unu erkekler oluşturmaktadır. Özellikle 3.-4. dekatta sıktır. Tüm deri tiplerinde gelişebilir, ancak Fitzpatrick deri tipi 4-5 olan ve yoğun ultraviyole (UV) radyasyo-
ecker nevüs (BN) veya diğer adıyla pigmente kıllı epidermal nevüs, Becker melanozu ilk kez 1948 yılında Becker tarafından iki genç erkek hastada tanımlanmıştır.1 Erkeklerde kadınlara göre 6 kat daha sık görülen BN, genellikle peripubertal dönemde ortaya çıkmakta-dır. BN keskin sınırlı, unilateral, düzensiz hiperpigmente makül ve yamalarla karakterize, birlikte hipertrikozisin bulunabildiği hamartomatöz bir lezyondur ve sıklıkla sırt, omuz, göğüs ve kolların üst kısımlarında yerleşim göstermektedir.2,3 Literatürde çok az sayıda alt ekstremite yerleşimli hasta mevcuttur. 4 Yüz yerleşimli BN ise çok daha nadir saptanmaktadır. 5-10Turkiye Klinikleri
İst Tıp Fak Derg 2016; 79: 2 OLGU SUNUMU/ CASE REPORT J Ist Faculty Med 2016; 79: 2 http://dergipark.ulakbim.gov.tr/iuitfd http://www.journals.istanbul.edu.tr/iuitfd Date received/Dergiye geldiği tarih: 28.03.2016 -Date accepted/Dergiye kabul edildiği tarih: 12.04.2016 * Okmeydanı Eğitim ve ÖZET Amaç:Wells sendromu (eozinofilik sellülit), prodromal yanma veya kaşınmayla başlayan eritematöz papül, nodül, büller şeklinde, çeşitli morfolojilerde ve ciddiyette aylar, yıllar boyu persistan veya rekürren erüpsiyonlarla seyreden nadir bir inflamatuvar dermatozdur. Etiyoloji net olmamakla birlikte böcek ısırıkları, hematolojik bozukluklar, maligniteler, enfeksiyonlar ve çeşitli ilaçlarla ilgili bildirimler mevcuttur. Hastalığın klinik aktivitesiyle periferik kanda IL5, kan ve kemik iliğinde eozinofil seviyeleri arasında korelasyon olduğu gösterilmiştir. Histopatolojik olarak akut dönemde dermiste ödem ve eozinofillerden zengin infiltrat, subakut dönemde kollagen bantları çevreleyen eozinofillerin degranülasyonuyla ''alev figürleri'' ve sonrasında alev figürleri etrafında fagositik histiyositler ve dev hücreleri görülür; vaskülit bulguları yoktur. Burada akut farenjit sebebi ile antibiyotik kullanımı sonrası vücudunda yaygın ürtikeryal döküntüleri başlayan hastada Wells Sendromu tanısı koyduğumuzu ve dapson tedavisi sonrası methemoglobinemi gelişimini bildirmek istedik. Olgu: 24 yaşında kadın, amoksisilin klavulanik asit tedavisi sonrası tüm vücutta yaygın ürtikeryal lezyonlar ile polikliniğimize başvurdu. Lezyonlar anüler görünümde, eritemli, merkezi soluk, endüre plaklar şeklinde olup oral metilprednizolon/setirizin/topikal mometazon tedavisiyle düzeldikten sonra nüks gelişmiş; 6 hafta süre ile kullanılan hidroksiklorokine direnç sebebi ile dapson başlanmıştı. 2x100 mg dapson tedavisinin 5. gününde şiddetli baş ağrısı, baş dönmesi, çarpıntı, hâlsizlik, huzursuzluk sonrası methemoglobin: % 5.10 saptanan hastada dapsona bağlı methemoglobinemi düşünüldü ve olgu destek tedavi ile takip edildi. Sonuç: Wells sendromunda tedavinin temelini kortikosteroidler oluşturur; antihistaminikler, hidroksiklorokin, griseofulvin, dapson ve gereğinde immunsupresanlar (siklosporin, azotioprin, takrolimus) kullanılabilir. Dapson kullanan hastalar methemoglobinemi açısından yakından takip edilmeli ve gereğinde etkili bir şekilde tedavi edilmelidir. Anahtar kelimeler: Eozinofilik sellülit; dapson; methemoglobinemi. ABSTRACTWells syndrome (eosinophilic cellulitis), is a rare inflammatory dermatosis characterized by persistent/recurrent erythematous papules, nodules, blisters with various morphology and severity. Etiology is not clear, although insect bites, hematological disorders, malignancies, infections and various drugs have been reported. It has been shown that clinical disease activity is correlated with IL5 level/eosinophils in peripheral blood and bone marrow. Histopathological examination shows edema and eosinophil-rich infiltrate of dermis in acute period, "flame figures" via degranulation of eosinophils surrounding collagen bands in ...
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
hi@scite.ai
334 Leonard St
Brooklyn, NY 11211
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.