Bu çalışma, sanatçı Gülay Karakuş’un “Bir Yol Hikâyesi: Eşik” adlı kişisel sergisini imgeler üzerinden bir okumaya tabi tutmaktadır. Gülay Karakuş’un eserlerinde insanın bireysel arayışları, kendisini keşfetme arzusu belirgin bir olgu olarak karşımıza çıkar. Nesneleri odağa alan sanatçı, yine bu nesneler üzerinden insanın iç dünyasına ayna tutmaya çalışır. Sanatçının eserleri, insanlığın ortak hikâyesi üzerinden anlam kazanır. İnsanlığın ortak hikâyesini sanat üzerinden yorumlama çabası, güçlü bir estetik kaygı üzerinden yapılanmıştır. Modern zamanlar; hayatı parçalı, birbirinden kopuk anlara dönüştürüp belli kalıplar dayatırken Karakuş, insana farklı bir alternatif sunar. Sanatçı, insana geçmesi gereken/ geçmek zorunda olduğu eşikleri hatırlatarak adeta zaman döngüsündeki süreğenliği dondurur. İnsanı, dondurulan ve ayrıntıları yok edilen zaman kavramı içinde geçmişi ile, an ile ve geleceğe yönelik tasarımları ile baş başa bırakır.
Bu makalede “Bir Yol Hikâyesi: Eşik” sergisi; çocuk-oyun, beşik, bavul ve tabut imgeleri üzerinden analiz edilirken nitel araştırma yönteminden faydalanılmıştır. Görsellerdeki her malzeme, insan yaşamındaki eşikleri simgeler. Sergide baskın olan duygu, şüphesiz ki hüzündür. İnsanı sanatsal hüzün üzerinden tanımlama çabası serginin başarısında önemli bir yere sahiptir.