In this study, we aimed to investigate the association of serum asymmetric dimethylarginine (ADMA) and anti-Müllerian hormone (AMH) levels in primary dysmenorrhea patients. The study employed a cross-sectional design. Eighty-nine female university students with primary dysmenorrhea were included in the study. All patients underwent complete clinical and laboratory investigations, including serum ADMA, AMH levels, pelvic ultrasonography, electrocardiography, and echocardiography. Pearson correlation and linear regression analysis were used to evaluate associations between continuous data. Categorical associations were evaluated using χ(2) test. Correlation analysis between serum ADMA and AMH levels in the study group showed a highly significant positive relationship (Pearson correlation = 0.978, p = 0.01). Our study has shown a significant positive correlation between serum ADMA and AMH levels in primary dysmenorrhea. Serum ADMA levels may have the potential to demonstrate ovarian reserve.

There are many parameters in the body composition analyses and Bio-impedance analysis (BIA) measurements such as total weight, body fat (BF%), fat-free mass (FFM), muscle mass, metabolic age, basal metabolic rate, resistance and phase angle. But we do not well known which of the parameter is the most important or which one of them are associated with overall survival (OS).Material and Method: In total, 173 patients have included in the study. Results:The mean age 54 years in man and 51 years in woman. Patients with cancer had lower hemoglobin and albumin levels compared to the healthy controls. The median OS was 17 (3-45) months of the cancer group and women were alive longer than men (22 vs 13 months, p<0.001).

Amaç: Primer dismenore, menstrual dönemde patolojik nedenlere bağlı olmayan ve prostaglandin sentezi tarafından uyarılabilen pelvik ağrıdır. Son çalışmalarda, primer dismenore ile iskemi/hipoksi arasındaki ilişki gösterilmiştir. İskemi Modifiye Albumin (IMA) iskeminin erken döneminin saptanmasında kullanılan yeni bir belirteçtir. Bu çalışmada, iskemi ve oksidatif stresin primer dismenore etiyopatogenezindeki rolünü ve ağrı şiddeti ile ilişkisini araştırmayı planladık.. Yöntem: Bu çalışmaya primer dismenoreli 47 gönüllü tıp fakültesi öğrencisi dahil edildi. Çalışma, Helsinki Deklarasyonu'nda belirtilen esaslara uygun yapıldı ve Etik Komite tarafından onaylandı. Her öğrencinin tam bir fizik ve jinekolojik muayenesi yapıldı. Ağrı şiddetini ölçmek için Görsel Analog Skala (VAS) kullanıldı (ağrı yok-0, hayal edilebilen en şiddetli ağrı-10). Görsel Analog Skala ile, 1-4 arası skorlar hafif; 5-7 arası orta; ve 8-10 arası şiddetli ağrı olarak kabul edildi. Kan örnekleri, menstrüel döneminin üçüncü günü toplandı. Serum ayrıldıktan sonra analiz edilinceye kadar -80 °C'de saklandı. Serum IMA düzeyleri albumin kobalt bağlama (CAB) testi ile ölçüldü ve absorbans üniteleri olarak kaydedildi(AUs). Bu sonuçlar kullanılarak ölçülen serum albümin değerlerine göre düzeltilmiş-IMA (C-IMA) değerleri hesaplandı. C-İMA sonuçları AU/g albumin olarak verildi. Malondialdehit (MDA) düzeyleri tiyobarbitürik asit reaktif madde (TBARS) kullanılarak ölçüldü ve sonuçlar μmol/L olarak verildi.Bulgular: C-IMA değerleri: hafif ağrılı grupta 0.867 ± 0.23; orta ağrılı grupta 1.279 ± 0.31 ve şiddetli ağrılu grupta 1.222 ± 0.20 AU/g albumin bulundu. Oneway ANOVA ile karşılaştırıldığında, grupların ortalamaları arasında anlamlı fark vardı (p <0.024). Tukey testi kullanılarak hafif ağrılı gruptaki C-IMA değerlerinin orta ağrılı olan grubun C-IMA değerlerinden anlamlı derecede düşük olduğu görüldü (p = 0,021). MDA sonuçları: hafif ağrılı grupta 9.01 ± 0.64; orta ağrılı grupta15.20 ± 6.86 ve şiddetli ağrılı grupta 11.78 ± 1.97 μmol/L bulundu. Oneway-ANOVA ile gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark vardı (p <0.016). Tukey testi ile grup karşılaştırmaları, hafif dismenoreli grup ile şiddetli ağrılı grup arasında anlamlı fark olduğunu gösterdi (p <0.016).Sonuç: Primer dismenore hastalarında C-IMA ve MDA düzeyleri artmaktadır. Ayrıca, bunların seviyeleri, ağrının şiddeti ile de ilişkiliydi. Bu bulgular, primer dismenorede iskemi ve oksidatif stresin rol oynadığını düşündürmektedir. Muhtemelen ağrı oluşturan mekanizmalar, aynı zamanda oksidatif stres ve iskemiye de neden olmaktadır. İskemi ve ağrı ile birlikte oksidatif stres oluşturan bu mekanizmalar daha ileri araştırmalar ile aydınlatılmalıdır.

ÖzAmaç Çalışmamızda Sakarya İlinde yapılan taramalarda yer alan bireylerde beslenme alışkanlıklarının ve bunun yanı sıra GDO'lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ürünlerler açısından bilgi ve davranışlarındaki farkındalığın değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Sakarya Tıp Dergisi, 2018, 8(2):336-343 ) Gereç ve YöntemBeslenmenin toplum sağlığındaki önemi açısından bir bilinç ve farkındalık yaratabilmek için SAÜ Tıp Fakültesi Dönem I, II ve III öğrencileri tarafından düzenlenen 'Diyabet Etkinlikleri' kapsamında toplumun beslenme alışkanlıklarını tarayan bir anket uygulanarak 115 kişi taranmıştır. Bu anket çalışmasıyla, kahvaltı alışkanlığı, günlük öğün sayısı, beslenme durumu ve tüketilen besin maddelerinin türü, GDO'lu ürün tüketimi, ve bunların insan sağlığı üzerindeki olası etkileri konusunda bilinç ve farkındalık araştırıldı.Bulgular Çalışmaya katılan bireylerin %79'u hergün kahvaltı yapmaktaydı. %62.6'sı günlük 3-5 öğün sayısına sahipti ve %70'inin dengeli beslendiği düşünüyordü. Günlük karbonhidrat tüketimi katılanların %47'sinde 200 gram civarındaydı. %49 katılımcı 100-200 g günlük et tüketmekteydi. Çalışmaya katılan bireylerin %57'si GDO'lu ürün tüketimi konusunda dikkatli olduğunu belirttirken %46.1'inin hangi gıdaların GDO'lu olabileceğine dair bir fi kri yoktu. Ayrıca %68'i GDO'lu ürünlerin yol açtığı sağlık sorunları ile ilgili bilgi sahibi olduğunu belirtti. Katılan bireylerin %67'si tüketilen gıdaların bileşenleri ve katkı maddeleri konusunu önemsemekteydi.Sonuç Çalışmamız, katılan bireylerin büyük oranda beslenme konusunda doğru alışkanlıklar kazanmış olduğunu ve günlük öğün sayısı ve içeriğine dikkat ettiğini göstermektedir. Ancak dengesiz beslenen önemli bir kesim olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Eğitim düzeyi daha sağlıklı beslenme alışkanlıklarının olması, tüketilen gıdaların içerikleri ve katkı maddeleri açısından bir bilincin gelişmesiyle yakından ilgilidir. Dengeli beslenmenin, sağlığın korunması ve çeşitli kronik hastalıkların önlenmesindeki rolünün değerlendirildiği daha geniş popülasyon çalışmaları ile bu farkındalığının yaygınlaştırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Anahtar KelimelerBeslenme alışkanlığı, öğün sayısı, tüketilen besin maddeleri, genetiği değiştirilmiş organizmalar Materials and Methods115 person have responded to the questionnaire form which was questioning their breakfast habits, number of daily meals, nutritional status, product consumption with GMOs etc.Results We found that 79% of the individuals participating in the study were having breakfast every day. 62.6% of participants had daily 3-5 meals. 70% of individuals thought that their diets were balanced. Daily carbohydrate consumption was approximately 200 g for %49 of participants. Daily meat consumption was 100-200 g for %49 of person. 57% of the individuals participating in the study were aware of GMO products. 67% of the people emphasized that they paid attention to the ingredients and additives of the consumed foods.Conclusion Our study shows that in participating individuals, there is big group who have earned the r...