This study analyses the feasibility of China’s One Belt, One Road (OBOR) initiative from an institutionalist perspective. The initiative is undertaken as a ‘geo-functional institutionalist’ project, and this strengthens its feasibility. Firstly, the initiative aims to institutionalize a new international structure paralleling the existing Western-dominated one through which China could re-organize its position as an ‘agenda entrepreneur’ in the world without any clash with the West. Secondly, the initiative follows a functionalist strategy. It offers a ‘win-win’ functionalist framework without any hegemonic ambition; thus, the initiative attracts the attention of the rest of the world. China also follows a pure functionalist and bilateral/regional way to deal with the heterogeneity problem among the target countries. However, China’s institutionalization attempt might be isomorphic with the existing Western-dominated system in terms of its hegemonic structure due to the cognitive limitations in finding alternatives, and this might ruin the feasibility of the initiative.
The World War II (WWII) as a great shock significantly weakened the European nation-state paradigm and gave the European elites a chance to achieve a 'paradigm shift' from 'the nation-state paradigm' to a 'federalist paradigm'. However, the nation-state's strong institutionalization did not allow a paradigm shift and the WWII actually created a 'paradigm duplication' in the European integration process. In this two-layered atmosphere, 'democracy' was conceptualized under the influence of 'federalist intellectual paradigm' but its implementation had to be achieved in the nation-state paradigm. Therefore, this anomaly has played a significant role in the recent stalemate the European integration process has faced. For example, the literature clearly shows the relationship between the sensitivity of European nations towards their national sovereignty and the rise of Euroscepticism in the European integration process. Moreover, the institutional and legitimate strength of the nation-state gives the nation-state paradigm a gravitational power, which gradually weakens the feasibility of the ideas originating from the federalist paradigm. As a result, this article argues that a more symbiotic institutionalization of democracy and sovereignty is necessary to make the European integration more attractive again.
Bireylerin spora ilişkin algıları, bulundukları toplumsal tabakayı da yansıtmaktadır. Pierre Bourdieu'nün geliştirdiği habitus kuramı, toplumsal sınıflar ile sportif pratikler arasındaki ilişkinin yanı sıra, yeni spor dallarının ortaya çıkışını ve yayılmasını da açıklamaya çalışmaktadır. Farklı toplumlarda yapılan, tabakalaşma ve spor ilişkisini çözümlemeyi amaçlayan araştırmalarda; tabaka farklılıklarının spora doğrudan yansıyan sonuçları olduğu belirtilmektedir (Amman, 2000, 128). Bu araştırmalardan çıkan genel sonuçlar, bu çalışmada-Antalya örneğinde-test edilmiştir. Bu çalışma, amacı açısından nedensellik ilişkilerini araştırıcı; kapsadığı zaman açısından kesitsel; kullanılan teknik açısından da uygulamalı bir alan araştırmasıdır. Anket formu, gerek içerik ve gerekse biçim açısından, soru hazırlama ve anket tekniğinin bütün özellikleri ve incelikleri dikkate alınarak düzenlenmiştir. Araştırma sonucunda, spor olgusunun toplumsal tabakalarda gerek algılanmasında gerekse de uygulanışında birçok farklılığın bulunduğu belirlenmiştir. Farklı toplumsal tabakalardaki bireylerin yaşam biçimleri, meslekleri, eğitim ve gelir düzeyleri, onların hangi sporlara hangi düzeyde ve hangi biçimlerde katılabileceklerini de etkilemektedir. Bulgulara göre, "Bireylerin spora ilişkin algıları, spora yönelişleri ve sportif pratikleri yer aldıkları toplumsal tabakayı yansıtır" hipotezi ve alt hipotezleri doğrulanmıştır.
Toplumsallaşma, bireyin, belirli bir toplumun üyesi, belirli bir kültürün parçası olma sürecidir. Bu çalışmada, sporun, çocuk ve gençlerin toplumsallaşma; toplumsallaşma süreci kesintiye uğramış yetişkinlerin yeniden toplumsallaşma sürecine katkılarının tartışılması amaçlanmıştır. Bu çalışma, amacı açısından, tanımlayıcı / betimleyici, kapsadığı zaman açısından dönemsel, kullanılan teknik açısından da literatüre dayalı bir kuramsal / kavramsal tartışmadır. Araştırmalar, sporun, toplumsallaşma sürecinde elde edilen kazanımlardan biri olduğunu göstermektedir. Spor, özellikle takım sporları, çocuk ve gençlere, bir grup içinde nasıl davranacaklarını, davranışlarını ve heyecanlarını nasıl denetleyeceklerini öğretir. Bir araştırmaya göre, gençlerin spora başladıktan sonra; serbest zamanlarını yararlı biçimde değerlendirdikleri (% 98.6), takım çalışmasının önemini kavradıkları (% 97.2), sorumluluklarının bilincine vardıkları (% 95.8), planlı ve ölçülü çalışma alışkanlığı kazandıkları (%94.4) görülmektedir. Ayrıca, sporun, işbölümü, paylaşma ve dayanışmanın önemini kavrama (% 93), kurallara karşı daha dikkatli ve duyarlı olma (% 92.3), başkalarının fikir ve inançlarına karşı daha hoşgörülü olma (% 88.7) açısından da toplumsallaşmada etkisi olduğu görülmektedir. (Bulgu ve Akcan, 2003: 157-159). Spor, çocuk ve gençlerin yaşamında düzenli, sürekli ve bilimsel yer alıyorsa, yakın ve etkili ilişki kurma olanağı sağlayan, önemli bir iletişim aracıdır. Spor, toplumsal ilişkileri geliştirir; sosyal mesafeleri kısaltır. Hem empati yapmayı gerektirir; hem de empati alışkanlığını geliştirir. Çocuk ve gençlerin kendilerini, daha doğru ve daha iyi ifade edebilmelerine katkı yapar. Spor, bir grubun önemli ve anlamlı bir parçası olma sürecinde, etkili bir araçtır. Çocuk ve gençlerin, toplumsal bir grup içinde var olmalarına ve bu grup ile bütünleşmelerine katkı yapar. Grup içi dayanışma duygularını pekiştirici bir rol oynar. Kurallara, kararlara uyma alışkanlığı kazandırır. Spor, çocuk ve gençlerin toplumsallaşmalarına; toplumsallaşma süreci kesintiye uğramış yetişkinlerin yeniden toplumsallaşmalarına önemli katkılar yapar, rehabilite eder. Bu katkıları da göz önünde bulundurularak, spora, sosyal yaşamda ve eğitim programlarında daha geniş ve etkin yer verilmelidir.
ÖzetSpor kültürü, spora ilişkin her türlü değeri, ürünü ve davranışı belirtir. Bu çalışmada, bir kültür öğesi olarak sporun, Türkiye'deki görünümünün tartışılması amaçlanmıştır. Bu çalışma, amacı açısından betimleyici, kapsadığı zaman açısından dönemsel, kullanılan teknik açısından da literatüre dayalı bir kuramsal tartışmadır. İnsanların içinde bulundukları yaşam koşullarına uyumları kültür ile ilgilidir. Bu durumu, "büyük ve yapısal olarak gelişmiş bir toplumda, küçük öğelere özgü yaşama ve davranma biçimlerinin tümü" (Erdemli, 2002) olarak da belirtebiliriz. Türkiye'de; spor yerine futbol, spor kültürü yerine de futbol kültürü demek daha doğrudur. Bu durum, kültürel anlamda bir çeşitlilik ve zenginlik yaratamadığı gibi; giderek büyük bir hızla spor yapmayı değil; sporu izlemeyi, spordan (daha doğrusu futboldan) konuşmayı seven bir topluma dönüşüme neden olmuştur. Sporun magazini, kendisinin önüne geçmiştir. Sporun medyada sunuluşu da, spor kültürüne olumlu katkılar yapmamaktadır. Spor medyası, her fırsatta şiddete karşı olduğunu belirtse de; reyting ya da tiraj kaygısıyla, haberleri sunuş biçimiyle şiddete çanak tutmaktadır. Kapsamlı bir araştırmanın da (Talimciler, 2003) ortaya koyduğu gibi medyada şiddet, milliyetçilik, cinsiyetçilik ve argo içeren söylemler ağırlık kazanmıştır. Kültür, önemli ölçüde bir nitelik ve birikim olgusudur. Sonuçlar kadar -hatta bazen daha çok -süreçler de önemli ve anlamlıdır. Bu anlamda spor, yalnızca skor değil; çok daha fazlasıdır. Bir ülkede, bir spor dalı diğerlerinden daha çok ilgi görebilir ve medyada daha geniş yer bulabilir; ancak, sporun futbol, futbolun da 3 -4 spor kulübümüzün futbol şubeleriyle sınırlandırılması; birçok spor dalının ve bu spor dallarına ilgi duyanların, amatörlerin yok sayılması yanlıştır; medya açısından bir kolaycılıktır. Diğer yandan, ülkemizdeki milyonlarca çocuk ve genç için yeterli spor olanakları yaratılamamış; spor, fırsat eşitliği önceliğiyle yaygınlaştırılamamıştır. Öyle ki, kentleşme ve teknolojik gelişmelerin de etkisiyle, hareketsiz yaşam yaygın ve ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak gündeme gelmiştir. Sporla ilişkimizi ve önceliklerimizi -olana (mevcut duruma) göre değil; olması gerekene göre-yeniden düzenlemeliyiz. Spor felsefemizi ve politikalarımızı, bilimsel ölçütlere göre oluşturmalı; spor eğitimimizi aynı anlayışla, yeniden yapılandırmalıyız.
This article argues that migration has evolved into a conflictual parameter in the institutionalization of the EU-Turkey relationship and that it plays a significant role in the formation of instability as the main feature of this institutionalization process. Moreover, migration in its nature is a dynamic/non-linear social phenomenon which makes an institutionalization process highly open to exogenous effects and quite unstable. Therefore, contrary to the mainstream institutionalist approaches, this case study argues that an institutionalization process does not necessarily bring about continuity in the wake of an exogenous shock, but if an institutionalization process contains conflictual parameters (like the migration issue) with a strong connection with endogenous and exogenous dynamics, instability/change might become the main feature of it. From this point of view, this study anticipates that the migration-like dynamic parameters will keep the European integration as an ongoing process in the future, and its structure will be subject to a continual change. Furthermore, this change-oriented institutionalization might make the EU more heterogeneous and multi-dimensional in time. Related to this anticipation, even though the migration issue plays an inhibitor role in Turkey's accession process to the EU at the moment, it might play a catalyst role in this process by making a differentiated membership a more reasonable option for both the EU countries and Turkey in a more differentiated EU structure in the future.
ÖzetKadın-erkek eşitsizliği, toplumun pek çok alanı gibi, spor medyasında da görülmektedir. Bu eşitsizliğin kökeninde, toplumsal cinsiyet rollerinin etkisi bulunmaktadır. Koca ve Bulgu'ya göre (2005) spor, toplumsal cinsiyete dayalı bir kültürel pratik olarak incelenmelidir. Özellikle yarışma sporları, erkeklik ve kadınlıkla ilgili çok güçlü mesajlar taşımaktadır. Spor, geleneksel olarak, erkeksi cinsiyet rolü özellikleri gerektiren bir erkek etkinliği olarak görülmekte ve üstün sportif performans, erkeklikle eşdeğer kabul edilmektedir. Spor medyası da, bu roller bağlamında yayın yapmaktadır. Bu çalışmada, kadının spor medyasındaki yeri, Türkiye örneğinde tartışılacaktır. Bu çalışma, amacı açısından betimleyici, kapsadığı zaman açısından dönemsel, kullanılan teknik açısından da literatüre dayalı bir kuramsal tartışmadır. Spor medyası, erkek egemenliğinde olan bir alandır ve hayatın birçok alanından daha fazla erkeklerin hâkimiyetinde kalmıştır. Spor medyasının okuyucuya yansıttığı haber ve yorumlarda; kahramanlar, çoğunlukla erkeklerden oluşmaktadır. Kadınların çok az yer aldığı spor medyasına, en çok ilgi erkekler tarafından gösterilmektedir (Özsoy, 2008). Medyada, spor haberlerinde, kadın sporlarının büyük ölçüde mevcut olmayışı ve kadın bedeninin cinsel açıdan değer biçilecek nesneler olarak yer alması, iş gücü ve ev gibi alanlarda bulunan toplumsal ve maddi eşitsizliklerin anlamlı bir yeniden üretimidir (Rowe, 1996). Türk toplumunda da kadınlar daha çok ev içi alan ve onun uzantıları ile ilişkili görülürken, erkekler ise daha çok kamusal alanla ilişkili görülmektedir. Toplumsal cinsiyet önyargılarının ve bu önyargılara dayalı cinsiyetçi davranışların, çoğunlukla kadın bedeni üzerinden yürütüldüğü düşünülmektedir. Kadın bedeni, spor medyasında bir gösteriş malzemesi olarak kullanılmaktadır. Başarılı olan kadın sporculara yönelik haberlerde, "kadınlık" özellikleri ön plana çıkarılmaktadır. Medya, sporda kadın başarısını sıra dışı bir durum olarak tanımlamakta ve sporda kadını, ikincil konuma sokan yargıları pekiştirmektedir (Koca; Bulgu, 2005).Anahtar Sözcükler: toplumsal cinsiyet, spor, medya, kadın
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
hi@scite.ai
334 Leonard St
Brooklyn, NY 11211
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.