ÖZAmaç: Bu çalışmada amacımız, Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalışan kadın hekimlerin serviks kanseri, risk faktörleri ve bu kanserden korunma yöntem-leri ile ilgili bilgi düzeylerinin saptanması, erken tanıda rutin olarak önerilen Pap smear testi konusundaki tutumlarının tespit edilmesidir. Yöntem: Araştırmamız kesitsel bir anket çalışmasıdır. Anket formumuzda katılımcılara demografik özelliklerini saptamaya yönelik sorular, serviks kanserinin risk faktörleri ve korunmada etkili yöntemler ile ilgili sorular ve Pap smear yaptırma durumları sorulmuştur. Anketi doldurmayı kabul etmeyenler çalışma dışı bırakılmıştır. Bulgular: Çalışmamıza 141 kadın hekim katılmıştır. Katılımcıların %99,3'ünün serviks kanserine HPV'nin neden olduğunu, %97,9'unun da ilk cinsel deneyim yaşının erken olmasının serviks kanseri riskini artırdığını bildikleri saptanmıştır. Katılımcıların %49,6'sı daha önce hiç Pap smear testi yaptırmamış, %29,8'i düzensiz ve %20,6'sı düzenli olarak olarak yaptırmıştır. Çalışmamızda test yaptırmama nedeni en sık; "herhangi bir yakınması olmadığı için ihtiyaç duymamak", "jinekolojik muayeneden çekinmek" ve "kendini risk altında görmemek" olarak tespit edilmiştir. Sonuç: Birincil amacımız tüm sağlık çalışanlarını serviks kanseri ve Pap smear taramaları konusunda doğru şekilde bilgilendirmek olmalıdır. Böylece sağlık çalışanları da toplumun bilgilendirilmesine katkıda bulunabilirler.Anahtar kelimeler: Serviks kanseri, kadın hekimler, pap smear, aile hekimliği ABSTRACT Objective: In this study, it has been aimed to detect level of knowledge of female doctors working in Antalya Training and Research Hospital about cervical cancer, risk factors and methods of protection from this disease, and their attitudes towards Pap smear screening recommended routinely for early diagnosis. Methods: Our study is a cross-sectional survey. We asked the participants questions about their demographic characteristics, risk factors of cervical cancer, effective methods for protection against this disease and their attitudes towards Pap smear screening. Those who did not consent to fill in the questionnaire were excluded from the study . Results: Hundred and forty-one female doctors were included in our study. Most of (99.3%) the participants knew HPV is the cause of cervical cancer and 97.9% of them knew that the first sexual experience at an early age increases the risk of cervical cancer. While 49
This study has aimed to reveal the opinions of family physicians on the COVID-19 vaccine. Methods: The data collection forms prepared for this cross-sectional study were converted into an online questionnaire form and sent to the physicians working as family physicians in different provinces of Turkey between December 2020 -January 2021 via emails (GoogleGroups) and communication groups (Facebook, WhatsApp, etc.). The responses of 494 family physicians in Turkey, who were accessible through this method and volunteered to participate in the study, were recorded to be analysed. Results: Of the 494 family physicians in our study, 6.3% (n=31) appeared to have no intention of getting vaccinated against the COVID-19, whereas 13.2% (n=65) were undecided. The opinion towards which the participants in our study had the highest positive attitude was related to the necessity to provide everyone with the COVID-19 vaccine', while the most obvious negative attitude was related to the view that the efficacy of the vaccine has not yet been tested sufficiently. Conclusions: Although a significant majority of family physicians have a positive attitude towards the need for administering the COVID-19 vaccine, more than half have expressed a negative or indecisive attitude towards relying on the statements made about the vaccine and its efficacy, which is said to have been adequately tested. For the desired levels can be reached in terms of vaccination rates, it is necessary to inform family physicians about the efficacy and benefits of the vaccine and to convey this information to individuals through family physicians.
Impact of uric acid on clinical outcomes Y. Niu et al.
Objective: Obesity is an important health concern all around the world and considered in relation to a number of comorbidities. In this study, we aimed to evaluate the incidence of renal angiomyolipoma (AML) in obese patients. Method: This retrospective study included 288 obese patients, who were followed up at the Obesity Center of the University of Health Sciences, Antalya Training and Research Hospital between 01/11/2018 and 01/02/2020. The laboratory parameters and the reports of the abdominal ultrasound scans (USG) taken when the patients first presented to our unit were all reviewed. The patients were divided into two groups: those with and without renal AML based on the abdominal USG reports, and were compared in terms of serum hemoglobin (HGB), hematocrit (HCT), mean corpuscular volume (MCV), erythrocyte count (RBC), blood urea nitrogen (BUN), creatinine and uric acid levels. Results: Of the patients, 93.05% were female and 6.94% were male. The mean age was 51.91±9.31 (21-73) years, the average body mass index (BMI) was 36.4 (30-65.19) kg/m 2. Ten patients (3.47%) had renal AML found on the abdominal USG imaging reports. While the incidence of renal AML in the general population is reported to be 0.13%-0.44%, it was found 3.47% in our study with obese patients. Conclusion:The incidence of renal AML is increasing in obese patients. Associated with many comorbidities, obesity may also constitute a risk factor for renal AML. In order to determine the relationship between obesity and AML, more studies are needed with multi-centered and broader scopes.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp (GETAT) uygulamalarının kullanımı, ülkemizde ve dünyada giderek yaygınlaşmaktadır. Ancak bu uygulamaların etkinliği, güvenilirliği ve sağlık açısından faydaları bilim dünyasında hâlen tartışılmaktadır. Aile hekimlerinin GETAT konusundaki yaklaşımları, hastaların bu alanda uygun şekilde yönlendirilmesinde etkili olacaktır. Bu nedenle bu çalışmada, aile hekimliği asistanlarının GETAT uygulamalarına yönelik tutum ve düşüncelerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Kesitsel ve tanımlayıcı bu çalışma için hazırlanan veri toplama formları, çevrim içi anket uygulama formuna dönüştürülerek 1.4.2021-30.4.2021 tarihleri arasında farklı illerde görev yapan aile hekimlerine e-posta adresleri ve haberleşme grupları üzerinden iletilmiş ve çalışmaya katılmak için gönüllü olanlardan veri toplama işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu yöntemle ulaşılan ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan 120 aile hekimliği asistanının yanıtları analiz edilmek üzere kayıt altına alınmıştır. Bulgular: Çalışmada yer alan 120 aile hekimliği asistanının %64,2'si kadın, %35,8'i erkekti. Katılımcıların %20'sinin (n=24) GETAT uygulamalarına yönelik eğitim aldığı belirlenirken, asistan hekimler arasında en çok duyulan yöntem %100 (n=120) ile akupunktur olarak belirlendi. Katılımcılardan %94,1'inin (n=113) modern tıbbın yanında GETAT uygulamalarını faydalı bulduğu, %56,7'sinin (n=68) tıp eğitimi esnasında GETAT uygulamalarının müfredata dâhil edilmesi gerektiğini düşündüğü belirlendi. Sonuç: Çalışmada yer alan aile hekimliği asistanlarının çoğunluğu, GETAT uygulamalarının müfredata dâhil edilmesi gerektiğini düşünmektedir. Aile hekimliği akademisyenlerinin görüşlerinin değerlendirileceği çalışmalar doğrultusunda, uzmanlık eğitimi müfredatında yapılabilecek düzenlemeler ile bu alanda karşılaşılabilecek olası yanlış uygulamaların ve istenmeyen sonuçların önüne geçilebileceği düşünülmektedir.Anah tar Ke li me ler: Aile hekimliği; tamamlayıcı terapiler ABS TRACT Objective: Use of traditional and complementary medical practices is becoming increasingly common in our country and in the world. However, effectiveness, reliability and health benefits of these practices are still discussed in the scientific world. The approaches of family physicians on this practices will be effective in guiding patients to appropriate care. Therefore, in this study, it was aimed to reveal the attitudes and opinions of family medicine assistants towards this practices. Material and Methods: Data collection forms prepared for this cross-sectional and descriptive study were converted into an online questionnaire form and sent to the physicians working as family medicine assistans in different provinces of Turkey between 4.1.2021-4.30.2021 via e-mails and communication groups. The responses of 120 family medicine assistans, who were accessible through this method and volunteered to participate in the study, were recorded to be analysed. Results: Of the 120 family medicine assistants in our study, 64.2% were women, 35.8% were men. While 20% (n=24) of ...
Amaç: Bu çalışmada evde sağlık hizmetleri biriminde takipli hastaların yakınlarının ruhsal sağlık durumlarının değerlendirilmesi ve ruhsal sağlık durumuna etki eden faktörlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte olan bu araştırma 1 Temmuz 2021- 31 Ekim 2021 tarihleri arasında Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Evde Sağlık Hizmetleri Birimi’ne başvuran 97 hasta yakını ile gerçekleştirildi. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyodemografik veri formu ve Kessler Psikolojik Sıkıntı (K-10) PSÖ ölçeği kullanılarak toplandı. Veriler tanımlayıcı istatistikler, One Way Anova testi, Spearman korelasyon analizi, Kruskall Wallis ve Ki-kare testi kullanılarak analiz edildi. Bulgular: Çalışmada hastalara bakım veren 97 katılımcının yaş ortalaması 54,94±11,95’ti.73’ü (%75,3) kadın, 24’ü (% 24,7) erkekti. Hasta bakıcıların 44’ünün (%45,4) psikolojik durumu K-10 PSÖ ölçeğine göre iyi iken, 19‘unun (%19,6) hafif ruhsal bozukluğu, 12’sinin (%12,4) orta ruhsal bozukluğu 22’sinin (%22,7) ağır ruhsal bozukluğu vardı. Çalışmamızda hastalara bakım verenlerin gelir düzeyi arttıkça psikolojik sıkıntı görülme sıklığının azaldığı belirlendi. Ayrıca bakım verenlerin yaş ortalaması arttıkça ruhsal sıkıntı derecesinin de arttığı saptandı. Sonuç: Uzun süreli bakım verme sağlık, sosyoekonomik durum, psikolojik durum gibi yaşam kalitesini etkileyen bir süreçtir. Bakım verenlerin hastalarını gereksinim duydukça bırakabilecekleri kurumlar açılması, bakım verenlere yönelik danışmanlık ve eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması bakım verenlerin psikolojisine yönelik olumlu kazanımlar sağlayabilir.
Amaç: Bu çalışmada, obezite hastalarının geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerini kullanma durumlarının saptanması, bu yöntemleri kullanma nedenleri, hangi kaynaklardan bilgi aldıkları, sağlık çalışanlarının ya da sağlık dışı kişilerin bu yöntemleri kullanmada ne kadar etkilerinin olduğunun araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Kesitsel anket çalışmasına Sağlık Bilimleri Üniversitesi Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Obezite Merkezi’nde Kasım 2018-Mayıs 2019 tarihleri arasında takip edilen 200 obez hasta dahil edildi. Hastalara obezite nedeniyle uyguladıkları geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemleri, ne kadar süre kullandıkları, fayda ve yan etkileri, bilgi alınan kaynakların sorgulandığı 22 sorudan oluşan anket formu yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulandı. geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemi kullanan ve kullanmayan olmak üzere iki gruba ayrılan hastalar demografik ve klinik özellikleri açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 52,45±9,81 (21-71) yıl; vücut kitle indeksi ortalaması 37,38±5,93 (29,99-57,45) kg/m² idi. Çalışmaya katılan 200 hastanın 117’si (%58,5) geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerini kullanmış ve/veya kullanmaktaydı. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinin kullanımı kadınlarda istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p=0,001). 104 hasta (%52) fitoterapi, 31 hasta (%15,5) akupunktur, 3 hasta (%1,5) meditasyon-yoga ve 1 hasta (%0,5) hipnoz yöntemine zayıflamak amacıyla başvurmuştu. Hastalar geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerini kullanırken en çok medyadan etkilenmişlerdi ve bu ürünlerin en sık kullanım nedeni doğal ve güvenilir olduğunun düşünülmesiydi (n=82, %41). Bitkisel ürün kullanan 11 hastada alerji, bulantı, kabızlık, karaciğer enzimlerinde yükselme ve hipotansiyon gibi yan etkiler ortaya çıkmıştı. Sonuç: Obezite hastalarında geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinin kullanımı oldukça yaygın bulunmuştur. Bu yöntemlerin ilgili alanda eğitim almış hekimlerin kontrolünde doğru şekilde uygulanması hem istenilen etkiye ulaşılması hem de yan etkilerin görülmesinin minimalize edilmesi açısından oldukça önemlidir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
hi@scite.ai
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.