Okul öncesi dönem, çocukların gelişen bilişsel, sosyal, fiziksel ve duygusal becerileri sayesinde çevreyi tanımaya başladıkları ve temel yaşamsal beceriler kazandıkları bir dönemdir. Çocuğun kendini tanımaya ve çevreyi kontrol etmeye çalıştığı bu dönemde zaman zaman psikopatolojik sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Bu dönemde yaşanan problemlerin tedavi aşamalarına, çocuğun en önemli uğraşı olan oyunun eklenmesiyle oyun terapilerinin giderek yaygınlık kazanmaya başladığı görülmektedir. Oyun terapileri, çocukların psiko-sosyal problemlerinin oyunun iyileştirici gücü kullanılarak tedavi edildiği bir terapi yöntemi olarak tanımlanmaktadır. Bebek, çocuk, ergen gibi farklı yaş gruplarında uygulanabilen oyun terapilerinin en sık tercih edildiği yaş grubu 3-12 yaş aralığıdır. İçinde bulunulan gelişim dönemleri dikkate alınarak hazırlanan oyun terapisi teknikleriyle, çocukların problem çözme becerilerinin geliştirilmesi ve psikolojik iyilik hallerine ulaşmaları amaçlanmaktadır. Oyun terapileri, birçok psikolojik bozukluğun tedavisinde kullanılmaktadır. Mevcut derleme makalesinde okul öncesi dönemde sık görülen depresyon, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, çocukluk çağı travmaları, kaygı bozuklukları, davranış bozuklukları, otizm ve öğrenme güçlüğü gibi bozukluklar üzerinde oyun terapisinin etkililiği değerlendirilmiş, başta davranış bozuklukları ve depresyon olmak üzere incelenen bütün bozuklukların tedavisinde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
In today's world, smartphones are an indispensable part of people's daily lives because smartphones facilitate daily routines. However, problematic or excessive use of smartphones can cause some psychological problems. Nomophobia is considered as one of the psychological problems caused by excessive use of smartphones. Nomophobia is referred to as modern age phobia and refers to irrational fears and anxieties of a person who cannot access or communicate with their mobile phone. Therefore, this study examines the prevalence of nomophobia among college students, behavioral patterns associated with nomophobia, and reveals the relationship between nomophobia and depression-anxiety-stress. A personal questionnaire, the Depression Anxiety Stress (DASS-42) and Nomophobia (NMP-Q) scales were used to investigate the research questions. . Descriptive statistics, one-way analysis of variance (ANOVA), independent samples t-test, Pearson correlation coefficient and simple linear regression methods were used to analyze the data. The results show that the level of nomophobia among college students is higher than average. There were significant differences between the level of nomophobia and the college students' behaviors such as carrying a charger, checking the smartphone after waking up, checking the phone frequently during the day, the duration of daily smartphone use, and the time of internet use through the smartphone. A positive correlation was found between nomophobia and depression-anxiety-stress level. Finally, in the regression analysis, the model was found to be statistically significant. This result shows that the level of nomophobia is a significant predictor of the level of depressionand anxiety stress. The results obtained show that nomophobia has negative impact on mental health.
Araştırmanın amacı, hem psikolojik danışmanlık hizmetlerinden yararlanmak hem de farklı eğitimler almak üzere bir kadın merkezine başvuran kadınların kişilerarası ilişki tarzları, öznel iyi olma düzeyleri ve depresyon belirtileri arasındaki ilişkileri incelemektir. Araştırmanın örneklemi 154 kadın katılımcıdan oluşmaktadır. Araştırmada, katılımcıların kişisel bilgileri ile ilgili özelliklerinin belirlenebilmesi için "Kişisel Bilgi Formu", kişilerarası ilişki tarzlarının belirlenmesi için Kişilerarası Tarz Ölçeği, depresyon düzeylerinin belirlenmesi için Beck Depresyon Ölçeği, öznel iyi olmanın belirlenmesi için ise Olumlu-Olumsuz Duygular Ölçeği ve Yaşam Doyumu Ölçeği kullanılmıştır. Yapılan çoklu regresyon analizi sonuçlarına göre, olumlu ve olumsuz duygular, baskın kişilerarası tarz, eğitim düzeyi ve bir işte çalışma yaşam doyumunun yordayıcıları olarak bulunmuştur. Depresyonun yordayıcılarının ise baskın ve manipülatif ilişki tarzları ile olumsuz duygular olduğu belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar ilgili alanyazının bulguları ışığında tartışılmıştır.
ÖzKabat-Zinn tarafından yılında tanımlanan bilinçli farkındalık kavramı, yaşantıların an be an dikkat odağı içerisinde gerçekleştiği bir mekanizmayı ifade eder. Yaklaşık 2500 yıllık bir kökene sahip olan bu kavram son yıllarda birçok araştırmacının dikkatini çekmeyi başarmıştır. Bilinçli farkındalığın psikopatolojilerin tedavisine katkı sunabileceği öne sürülmüş ve buna bağlı olarak çeşitli müdahale yöntemleri geliştirilmiştir. Diğer bir yandan, bu müdahale yöntemlerinin etki mekanizmaları üzerine incelemeler de alanyazında yer almıştır. Bu derleme makalesinde öncelikli amaç, bilinçli farkındalık kavramını tanımlamak, psikopatolojiler ve tanılararası değişkenler ile ilişkilerini incelemek, farkındalık becerileri ve bunları geliştirmek amacıyla düzenlenen teknikler hakkında genel bir çerçeve sunmaktır.
Behavioral and related problems in children and adolescents have recently become a focus of attention. Solution-focused therapy, a future and goal-oriented, realistic, and short-term psychotherapy approach, has emerged as a promising therapy approach for children, adolescents, and their families since it is seen as an appropriate approach to use in children and adolescents. In this context, the purpose of this current systematic review is to evaluate the studies conducted on the use of solution-focused therapy in child and adolescent behavioral problems. In the study, experimental and quasiexperimental studies published in Turkish and English between 2000 (January) -2020 (December) were systematically screened in Google Academic, ScienceDirect, EBSCOhost, PubMed, ULAKBIM, Turkish Psychiatry Index, and Tr Index databases. Research studies that do not meet the criteria are excluded from the study. The 16 articles that met the criteria were examined and evaluated in sample groups, target problem, research design, application groups, applied intervention, intervention techniques, measurements and measurement tools, and results. The majority of the studies examined within the scope of this study reveal that solutionfocused therapy is effective in reducing behavioral problems.
Sosyal Anksiyete Bozukluğu (SAB) toplumda sık karşılaşılan anksiyete bozukluklarından biridir. SAB olan bireylerin, topluluk önünde konuşma yapma gibi diğerleri tarafından değerlendirilebileceği ve performans sergilemesini gerektirecek durumlarda kaygılanmasına, gergin ve rahatsız hissetmesine neden olmaktadır. Günümüzde psikoterapilerin SAB belirtilerini azaltmada etkili olduğu bilinmektedir. Üçüncü dalga bilişsel terapilerin önemli bir bileşeni olarak bilinçli farkındalığın psikoterapideki kullanımının ruhsal bozuklukların tedavi edilmesinde etkili olduğu görülmektedir. Mevcut sistematik gözden geçirme çalışmasında, SAB'da bilinçli farkındalık (mindfulness) temelli müdahalelerin etkililiğini değerlendirmek için araştırma makalelerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bilinçli farkındalık temelli müdahalelerin etkililiğini değerlendirmek amacıyla öncelikle ulusal alan yazın taranmış ancak bu konuda gerçekleşmiş bir derleme çalışmasına rastlanmamıştır. Bu nedenle, bu doğrultuda "mindfulness based therapy", "mindfulness based intervention", "social anxiety" ve "social phobia" anahtar sözcükleriyle uluslararası veritabanları taranmıştır. SAB bakımından sadece farkındalık temelli stres azaltma programı ve kabul temelli tedavi ve müdahaleleri ele alma, yetişkin örneklemiyle gerçekleştirilme gibi dahil etme kriterlerini karşılayan 21 çalışma incelenmiştir. Kriterleri karşılayan 21 çalışmanın yöntemsel ve uygulama özellikleri karşılaştırılarak sunulmuştur. Bu çalışmaların sonuçlarında genel olarak bilinçli farkındalık temelli müdahalelerin SAB belirtilerini azalttığı, sosyal anksiyete ile ilgili tutum ve özellikler üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Gözden geçirilen çalışmaların sonuçları kıyaslandığında bilinçli farkındalık temelli müdahalelerin kontrol grubu ya da bekleme listesi grubuna göre daha etkili olduğu, ancak diğer tedavi grupları ile karşılaştırıldığı bazı çalışmalarda anlamlı farklılıklar bulunmadığı görülmüştür. Karşılaştırma ve kontrol grubunun dahil edilmediği ön test, son test ve izlem verilerine dayanan etkililik çalışmalarında FTM'nin etkili olduğu ve SAB belirtilerini anlamlı düzeyde azalttığı gösterilmiştir. Araştırma bulguları ışığında sosyal anksiyete bozukluğunda bilinçli farkındalık temelli uygulamaların güvenirliliğinin ve genellenebilirliğinin artması için yöntemsel olarak daha kontrollü, daha uzun izlem süreli yeni çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinde bilinçli farkındalık ile otomatik düşünceler arasında ki ilişkide öz anlayışın aracılık rolünün olup olmadığını belirlemektir. Bununla birlikte, araştırmanın bir diğer amacı bilinçli farkındalık, öz anlayış ve otomatik düşüncelerin cinsiyete göre farklılaşıp farklılaşmadığının saptanmasıdır. Araştırmanın örneklemini 268’i (%69.6) kadın 117’si (%30.4) erkek olmak üzere toplam 385 üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla “Kişisel Bilgi Formu”, “Bilinçli Farkındalık Ölçeği”, “Öz Anlayış Ölçeği” ve “Otomatik Düşünceler Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizinde t testi, Pearson korelasyon analizi ve regresyon temelli bootstrapping yöntemi kullanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, erkek öğrencilerin öz anlayış düzeylerinin kız öğrencilere göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte, bilinçli farkındalık ile öz anlayış arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Bilinçli farkındalık ve öz anlayış ile otomatik düşünceler arasında ise negatif yönlü anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Aracılık analizi sonuçlarına göre; bilinçli farkındalık ile otomatik düşünceler arasındaki ilişkiye öz anlayışın aracılık ettiği belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar ilgili alanyazın ışığında tartışılmaya çalışılmış ve öneriler sunulmuştur.
Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinde algılanan duygusal istismar ile psikolojik sağlamlık ve bilinçli farkındalık arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Katılımcılar 269 kadın (%75.4) 88 erkek (%24.6) olmak üzere toplam 357 üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Veri toplama sürecinde, "Algılanan Duygusal İstismar Ölçeği, "Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği" ve "Bilinçli Farkındalık Ölçeği" kullanılmıştır. Verilerin analizinde t-testi, Pearson korelasyon analizi ve basit doğrusal regresyon analizi uygulanmıştır. Cinsiyet değişkeninin psikolojik sağlamlık açısından anlamlı farklılıklar gösterdiği saptanmıştır. Algılanan duygusal istismar ile psikolojik sağlamlık arasında negatif yönde, bilinçli farkındalık ile psikolojik sağlamlık arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu saptanmıştır. Psikolojik sağlamlığın, algılanan duygusal istismarı yordadığı ve aralarında negatif yönde bir ilişki bulunduğu belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar ilgili alanyazın ışığında tartışılmaya çalışılmış ve öneriler sunulmuştur.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
hi@scite.ai
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.