Papa I. Gregorius (ö. 604) ya da daha çok kullanılan ismi ile Gregorius Magnus; Papalık tarihinin en önemli isimlerinden biridir. Papalık süresi boyunca kilise yapılanması içerisinde gerçekleştirmiş olduğu düzenlemeler, Avrupa’daki krallıklar ve Doğu Roma İmparatorluğu ile kurduğu siyasi ilişkiler, Roma Kilisesi’nin varlığını devam ettirmek ve otoritesini güçlendirmek adına yaptığı faaliyetler nedeniyle kendisine “Magnus” (büyük, yüce) sıfatı verilmiştir. Diğer papalarla kıyaslandığında oldukça üretken bir yazar olan Gregorius yalnızca yapısal düzenlemelerle gerçekleştirmemiş aynı zamanda Hıristiyan toplumunun ahlak düzeyi ile de oldukça meşgul olmuş ve bu amaç doğrultusunda eserler kaleme almıştır. Gregorius’un eserleri Orta Çağ boyunca Avrupa’nın din anlayışının oluşmasında oldukça önemli bir yere sahip olmuştur. Makalemizin konusu oluşturan Liber Regulae Pastoralis adlı eseri de Kilise içinde kabul görmüş ve din adamları sınıfının şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Gregorius bu eserinde kimlerin piskopos olabileceğinden, piskoposun sahip olması gereken özelliklerden, nasıl bir hayat sürmesi ve nasıl vaaz vermesi gerektiğinden bahsetmekte ve son olarak piskoposun manevî dünyasının nasıl olması gerektiği anlatarak eserini sonlandırmaktadır. Kitapta anlatılan özellikler ve davranışlar incelendiğinde sıradan piskopos ya da din adamıyla karşılaşmak mümkün değildir. Gregorius’un anlattığı ideal piskopos, bir keşişin özelliklerine sahip olmalıdır. Makalemizde Gregorius’un ideal piskopos tanımı ve bu tanımın arka planı incelenmektedir.
Papalık tarihinde “Magnus” (büyük, yüce) sıfatına layık görülen ilk isim 440-461 yılları arasında görev yapan Papa I. Leo’dur. Leo’nun bu sıfatla nitelenmesinde birkaç önemli faktör bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Leo’nun Katolik Kilisesi içerisinde yapmış olduğu düzenlemelerdir. Leo’nun mektuplarında görüldüğü kadarıyla piskoposların ve diğer kilise görevlilerinin rüşvet, yolsuzluk, kilise makamını kötüye kullanma gibi çeşitli yanlışlarına müdahale ederek düzeltmeye çalışmıştır. Kiliselerdeki ibadet düzeni, dini törenler, evlilik, kadınlarla ilgili meseleler ve daha pek çok konuda tavsiye ve uyarılarda bulunarak Katolik Kilisesi’ni düzgün biçimde çalışan bir kurum haline getirmek için gayret göstermiştir. İkinci olarak Leo, Roma halkı ve dışarıdan Roma’ya gelen Hıristiyanlarla da kuvvetli bir iletişim kurmaya çalışmış ve devamlı olarak vaazlar vermiştir. Noel, Epifani, Paskalya, Yükseliş, İsa’nın Çilesi (Passion), Pentekost, Lent, diğer oruç günleri ve azizlerin anma günlerinde verdiği onlarca vaazı bulunmaktadır. Leo’nun vaazları Papalık tarihinde günümüze ulaşan en erken vaazlardır. Kendisinden önceki papaların da vaazlarının olduğu bilinmektedir ancak günümüze kadar ulaşmamıştır. Leo, içeriden yaptığı düzenlemelerle Katolik Kilisesi’ni korumaya çalıştığı gibi dışarıdan gelen saldırılarla aynı şekilde mücadele etmiştir. Leo’nun papalık faaliyetleri içerisinde öne çıkan meselelerden biri de heretiklerle ilgili problemdir. Leo hem mektuplarında hem de vaazlarında sık sık çeşitli heretik akımlardan bahsetmekte ve bu akımlara karşı dikkatli olunması için uyarılarda bulunmaktadır. Leo’yu meşhur yapan hadiselerden biri de 452 yılında Roma’yı işgale gelen Attila’yı durdurmasıdır. Her ne kadar araştırmacılar böyle bir olayın hiç yaşanmadığını ya da yaşanmış olsa bile abartılarak anlatıldığını belirtse de bu hikaye Katolik Kilisesi içerisinde yüzyıllar boyunca anlatılmış ve Leo’yu diğer papalardan daha önemli kılan olaylardan biri kabul edilmiştir. Papa I. Leo’yu Roma Katolik Kilisesi için dönüm noktası haline getiren ve onu Leo Magnus yapan husus ise Petrus’un otoritesine yapmış olduğu vurgudur. Bilindiği gibi Roma Kilisesi’nin kurucusu havari Petrus kabul edilmektedir. Leo’dan önceki papalar Roma Kilisesi’nin otoritesini ve diğer kiliseler arasındaki üstünlüğünü Petrus’un mezarının Roma’da olmasına dayandırırken Papa I. Leo bu otoriteyi doğrudan Petrus’un şahsına dayandırmıştır. Bununla da yetinmeyen Leo, Petrus’un Roma Kilisesi üzerinde hala etken güç olduğunu ve bu gücün de papalar aracılığıyla ortaya çıktığını iddia etmiştir. Böylece papalar doğrudan doğruya Petrus’un her anlamda varisi ve onun sözcüsü haline gelmiştir. Dolayısıyla papanın sözleri ve otoritesi aslında Petrus’un sözleri ve otoritesi olarak değerlendirilmeye başlamıştır. Leo, Petrus’un otoritesini ve dolaylı olarak Roma Kilisesi’nin üstünlüğünü ortaya koymak adına büyük çaba göstermiştir. Günümüze ulaşan mektuplarında ve vaazlarında hangi konu ile ilgili konuşursa konuşsun meseleyi bir şekilde Petrus’a bağlamakta ve Hıristiyan inancının tamamının temelinde havari Petrus’un olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır. Burada zikredilen hususlar dışında Leo’yu önemli kılan bir diğer mesele de İsa’nın tabiatı hakkındaki söylemleri ve bu söylemlerin 451 Kadıköy Konsili’ne etkisidir. Yukarıda ifade edildiği gibi Leo’nun papalık sürecinde meşgul olduğu en büyük problemlerden biri heretiklerdir. Leo, 440 yılında itibaren vermiş olduğu vaazlarda ve yazdığı mektuplarda Katolik inancına göre İsa’nın tabiatını anlatmaktadır. 431 yılındaki Efes Konsili’nde Nestorius’un aforoz edilmesi ve görüşlerinin yasaklanmasına rağmen kilise içerisinde İsa’nın tabiatı ile ilgili tartışmalar devam etmiştir. Constantinopolis piskoposu Flavianus ve Eutyches arasında bu konu ile ilgili çıkan tartışmanın büyümesi neticesinde Flavianus, Papa I. Leo’ya başvurmuş ve kendisinden yardım istemiştir. Bu istek üzerine Leo, Kadıköy Konsili’nde İsa’nın tabiatı hakkındaki görüşlerin temel metni kabul edilecek olan mektubu yazmıştır. Böylece Leo yüzyıllar boyunca tüm Hıristiyan dünyasını etkileyen önemli bir isim haline gelmiştir.
Dünyaca ünlü İngiliz edebiyatçı Aldous Huxley'nin 1952 yılında yayımlanan bu eseri İthaki Yayınları tarafından Türkçe'ye tercüme edilerek Mart 2022'de okuyucuya sunulmuştur. Huxley bu kitabında 17. yüzyılda Fransa'nın Loudun kentinde yaşanan tarihi olayları aktarmaktadır. Kurgudışı roman olarak değerlendirilen eserin sonunda verilen kaynakçada tarihi ve akademik eserler sıralanmaktadır. Loudun'da yaşanan olayların merkezinde bir papaz, Loudun'da bir manastırda yaşayan rahibeler, bu rahibelere musallat olan şeytanlar ve Katolik Kilisesi'nin görevlendirdiği şeytan çıkarıcılar bulunmaktadır. Huxley kitabın kahramanlarının hikayelerini anlatırken bir yandan da başta dönemin din algısı, kiliseler, manastırlar, tarikatlar olmak üzere seküler yönetim, din-dünya ilişkisi, toplumsal yapı, ahlak ve kötülük algısı gibi pek çok konuda akademik düzeyde bilgi vermektedir.
Azizlik kültü, erken dönemlerden itibaren Hıristiyan toplumların dinî yaşantısında önemli bir yer işgal etmiştir. Başlangıçta havariler ve İsa’nın öğretisini takip eden kişilerin tamamı aziz olarak değerlendirilirken; zaman içerisinde Hıristiyanlığın geniş kitlelere yayılması ve öğretilerin şekillenmeye başlamasıyla birlikte Hıristiyan toplumların aziz algısında değişiklikler meydana gelmiştir. Hıristiyanlığın gizli yaşandığı ve devlet tarafından kabul görmediği dönemde, inancı uğruna şehit olanlar aziz olarak kabul edilmiştir. Ancak Hıristiyanlığın, Roma İmparatorluğu tarafından meşru kabul edilmesiyle birlikte bu tür şehitlik mertebesine ulaşma imkânı ortadan kalkmıştır. Bu andan itibaren azizlik algısında önemli bir kırılma yaşanmış ve inancı uğrunda dünyadan el etek çeken keşişler, aziz olarak görülmeye başlamıştır. Mısır ve Suriye bölgelerinde başlayan manastır hayatı ve keşişlik, V. yüzyılda Batı’ya taşınmış ve Avrupa’daki Hıristiyanlığın gelişiminde etkili olmuştur. Bu noktada 590-604 yılları arasında Roma piskoposluğu makamında oturan, tarihteki ilk keşiş papa Gregorius Magnus (ö. 604) ve Avrupalı azizlerin hikâyelerini anlattığı Dialogi adlı eseri önemli bir konumda bulunmaktadır. Papa I. Gregorius’un bu eseri yüzyıllar boyunca Avrupa’da etkili olmuş ve Hıristiyanların hem inançlarını hem de dinî yaşantılarını şekillendirmiştir. Bu çalışmada azizlik algısının zaman içerisindeki dönüşümü ve Gregorius Magnus’un Dialogi üzerinden bu dönüşüme yaptığı katkı incelenecektir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.