PurposeThe rich qualitative study builds on 11 semi-structured interviews with nine neurodivergent employees and two business professionals supportive of neurodiversity to understand the lived experiences of dealing with crisis in a remote working environment.Design/methodology/approachThe purpose of the reported research is to understand how neurominorities experience remote working in the times of crisis and what the implications of this are for human resource (HR) professionals.FindingsMoving to remote work resulted in a lack of routine, distractions and working long hours, which can all be difficult for line managers to monitor. Further problems with communication in a virtual environment and lack of understanding by others were found to be particularly burdensome to neurodivergent individuals. On the positive note, remote working in the times of crisis allowed for avoiding sensory overwhelm and was seen as an important step in creating a healthy work–life balance (WLB).Practical implicationsThe findings of this study point HR practitioners' attention towards building a more neurodiversity friendly post-pandemic workplace and prompt employers to offer working arrangements, which better suit employees' domestic and personal circumstances.Originality/valueThis study addresses the lack of research on the impact of the Covid-19 crisis on neurominorities. In doing so, it answers recent calls to move away from universal HR as a route to positive employee outcomes and facilitates a more accurate reflection of organizational reality for disadvantaged members of society.
Novel chiral bisoxazoline ligands based on norbornadiene were synthesized and used for the asymmetric Henry reaction. Various aromatic aldehydes were converted into chiral β -nitro alcohols with high yields and moderate to acceptable enantioselectivities under the optimized reaction conditions.
Toplumsal cinsiyet; bireyin doğuştan getirdiği biyolojik, fizyolojik ve genetik özellikleri ifade eden cins kavramının dışında doğduğu toplumda kendisine öğretilen beklendik ve istendik kültürel stereotip davranış, rol, görünüm ve sorumlulukları ifade eden bir kavramdır. Bu çalışmada, geçiş dönemlerinden doğum geleneği özelinde, genellikle erkek çocuğu doğmayan ya da uzun süre yaşamayan ailelerin çocuklarını yaşatmak için başvurduğu inanç ve ritüellerden biri olan saç adağı âdeti, toplumsal cinsiyet ve ritüel ilişkisi kapsamında incelenmiştir. Türk kültüründe çocuğa bazı koruyucu adların verilmesi, çocuğun türbeye adanması ya da başkasına satılması ritüeline rastlanır.Bu pratikle, Şamanizm'e göre bireye ve tabiata zarar verdiğine inanılan kötü ruhlardan bir başka ifadeyle kara iyelerden, yaşam eşiği olarak görülen yedi yaşına kadar, çocuğun korunarak yaşaması amaçlanır. Pratiği, toplumsal cinsiyet odağında tartışmaya değer kılan ise erkek çocuğun yaşaması için "kız çocuğu gibi" saçının uzatılmasıdır. Çalışmada, türbeye adanan fakat yedi yaşına girdiği hâlde maddi imkansızlıklar nedeniyle saçı ve kurbanı kesilemeyen, toplumsal cinsiyet algısına aykırı görünümü nedeniyle medyada gündeme gelen bir örnekleme yer verilmiştir. Zira geleneğin varlığı ya da sorgulanması bağlamla doğrudan ilgilidir. Sorgulanan gelenek, zamanın ve bağlamın ruhuna yanıt vermiyor, herkes tarafından bilinmiyorsa ister istemez "Bu ne biçim gelenek", "Böyle gelenek olmaz olsun" ya da "Bu zamanda böyle âdetler mi kalır?" gibi protest söylemi de beraberinde getirmektedir. Geleneğin reddi doğal olarak, geleneği besleyen dinamiklerin ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Çocuksuzluk olgusuyla iç içe olan bu ritüelde, günümüzde geleneğin herkes tarafından bilinmemesi, iletişim teknolojisinin gelişmesi, çocuksuzluk durumunda modern tıbba başvurulması, kentleşme, çocuk gelişimi hakkındaki farkındalık gibi birçok etken, geleneğin sorgulanmasına ve eleştirilmesine neden olmakta ve konuyu toplumsal cinsiyet tartışmaları odağına taşımaktadır.
ÖzGeleneksel araçlar, iyi performans ve uzun menzil sağlamak için petrol ve türevi yakıtlardan yararlanmaktadır. Fakat bu araçlar, çevre kirliliğine sebep olması ve tükenmek üzere olan fosil yakıtlar nedeniyle dezavantajlara sahiptirler. Bu sebeplerden dolayı, alternatif yakıtlı araç teknolojileri gelişmektedir. Günümüzde, geliştirilen batarya teknolojileri ile çevre dostu olan elektrikli araçlar yaygınlaşmaktadır. Ancak batarya teknolojileri, batarya ömrü, deşarj oranı, nominal gerilim, spesifik enerji, dayanıklılık gibi özellikleri ile birbirinden farklılaşmakta ve çeşitlenmektedir. Bu çalışmada, enerji kaynağı olarak seçilecek olan batarya tipinin seçimi, çok kriterli karar verme yöntemleri olan analitik hiyerarşi prosesi (AHP) ve MOORA yöntemleri kullanılarak kullanıcı perspektifi bakımından yapılmıştır. Elektrikli araçların ve kullanılan çeşitli bataryaların tanıtıldığı çalışmada, kullanılan yöntemlerin sonuçları karşılaştırılmış ve en iyi alternatif olarak Li-ion batarya türü seçilmiştir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.