SummaryObjectives: Radiofrequency thermocoagulation (RFT) has been reported to be used safely to treat ischemic lower extremity pain. The objective of the present study was to evaluate efficiency of RFT for treatment of lower extremity ischemic pain and to compare effectiveness of monopolar RFT and bipolar RFT modes. Methods: Following ethics committee approval, 30 American Society of Anesthesiologists classification I-III patients with ischemic lower extremity pain aged between 18 and 65 years were recruited. Patients were randomly allocated into 2 groups: MRT group (n=15) received monopolar RFT (80°C) for 2 minutes at L2-3 level, and BRT group (n=15) received bipolar RFT (80°C) for 2 minutes at L2-3 level. Systolic and diastolic blood pressure, heart rate, pain score, and supplemental analgesic requirements were recorded at 24 hours after application and at 7, 30, and 90 days. Results: Numerical rating scale values in both groups decreased significantly over time and it was found to be significantly lower in BRT group after first and third months (p<0.05). Supplemental analgesic requirements were similar with no significant difference between the 2 groups at any point of study period (p>0.05). No adverse event or complication related to procedure or treatment was reported. Conclusion: In patients with ischemic lower extremity pain, both monopolar and bipolar RFT treatment modalities were found to significantly decrease pain levels. However, bipolar mode led to lower pain scores at 30 and 90 days, and longer duration of analgesia than monopolar mode.Keywords: Radiofrequency thermocoagulation; monopolar; bipolar; ischemic pain; lumbar sympatholysis. ÖzetAmaç: Alt ekstremitenin iskemik ağrı tedavisi için radyofrekans termokoagülasyon'un (RFT) güvenle kullanılabileceği bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı alt ekstremitenin iskemik ağrı tedavisi için RFT'un etkinliğini değerlendirmek ve monopolar ve bipolar RFT modlarını karşılaştırmaktı. Gereç ve Yöntem: Etik komite kabulünü takiben alt ekstremite iskemik ağrısı olan, yaşları 18-65 yaş arası, ASA I-III grubu, 30 hasta çalışmaya alındı. Hastalar MRT grubunda (n=15) L 2-3 düzeyinden 2 dakika monopolar RFT (80°C), BRT grubunda (n=15) ise L 2-3 düzeyinden 2 dakika bipolar RFT (80°C) almak üzere rastgele iki gruba ayrıldı. Sistolik ve diastolik kan basınçları, kalp atım hızı, ağrı skorları (NRS) ve ek analjezik ihtiyaçları hastaneden taburcu edildikten 24 saat ve 7, 30 ve 90. günlerde kaydedildi. Bulgular: Her iki grupta NRS skorlarının zaman içerisinde önemli derecede azaldığı ve BRT grubunda MRT grubuna göre 30 ve 90. günlerde istatistiksel olarak önemli derecede daha düşük olduğu tespit edildi (p<0.05). Bununla birlikte, ek analjezik ihtiyacının iki grupta benzer olduğu ve iki grup arasında çalışma periyodlarında istatistiksel fark oluşturmadığı tespit edildi (p>0.05). İşlem veya tedaviye ilişkin yan etki veya komplikasyon bildirilmedi. Sonuç: Alt ekstremitenin iskemik ağrı tedavisinde hem monopolar hem de bipolar radyofrekans termokoagülasyon tedavi modalitelerinin ...
Amaç: Çalışmamızın amacı, yoğun bakım ünitesinde solunumu mekanik ventilasyon ile sağlanan hastalarda, toplam gastrik kalıntı hacim miktarları ve iki farklı gastrik kalıntı hacmi eşiği ile gastrointestinal komplikasyon gelişimi arasında ilişki olup olmadığının tespiti, ikinci hedefimiz ise farklı gastrik kalıntı hacimlerinin, ventilatör ilişkili durumlar üzerindeki etkilerini belirlemektir. Metod: Çalışmaya en az 3 gün enteral beslenme planlanan, 18 yaşın üzerindeki 70 adet yetişkin hasta dahil edildi. Birinci gruptaki 35 hastada gastrik kalıntı hacmi eşiği 250 ml, ikinci grupta ise 500 ml olarak belirlendi. İzlem süresi boyunca, belirlenen her iki gastrik kalıntı hacmi eşiğinden herhangi birini aşmamış olan hastaların, 72 saat boyunca kaydedilen gastrik kalıntı hacimlerinin toplam miktarı hesaplandı. Tüm hastaların yüksek gastrik kalıntı hacim oranları, hedef kaloriye ulaşma süreleri, ortalama mide kalıntı hacim miktarları, abdominal distansiyon, kusma, diyare, ventilatör ilişkili durum ve enfeksiyona bağlı ventilatör ilişkili komplikasyon oranları gözlendi. Bulgular: Çalışmamızın sonunda, iki grup arasında yüksek gastrik kalıntı hacim oranları, belirlenen eşik değerini aşan yüksek gastrik kalıntı hacim oranları arasına, anlamlı bir fark oluşmasına rağmen (p<0.05), her iki grup arasında abdominal distansiyon, kusma, diyare, ventilatör ilişkili durum ve enfeksiyona bağlı ventilatör ilişkili komplikasyon açısından anlamlı bir fark yoktu. (p >0.05) Sonuç: Bu sonuçlar, enteral yolla beslenen yoğun bakım hastalarında, gastrointestinal motiliteyi ölçmek ve komplikasyon oranını azaltmak için gastrik kalıntı hacim miktarlarının ölçülmesinin gerekli olmadığı düşündürmektedir.
Aim: Upper gastrointestinal bleeding is an important cause of mortality and morbidity. The aim of this study is to evaluate the risk factors of mortality in patients admitted to medical ICU with upper gastrointestinal bleeding. Methods: Patients admitted to medical ICU with upper GI bleeding or patients with new onset GIS bleeding during the ICU stay between January 2010-December 2016 were included. Patient datas were recorded from the hospitals database retrospectively. Results: There were 3990 patients between the study period. One hundred seventy six of these patients had gastrointestinal bleeding and enrolled the study. One hundred seventeen (66,5%) of 176 patients were male, 59 (33,5%) were female. Mean age of the patients was 63±16 years. While the number of the patients who underwent endoscopy procedure was 152 (86,4%); mortality rate of these patients was 46,1%; and 91,7% for the patients who did not undergo the endoscopy procedure. Mortality rates of patients with variceal and nonvariceal bleeding diagnose were 46% and 47,6%. Uremia, renal failure, increase of the leucocyte count during the follow up, coagulopathy, increased demand of erythrocyte suspension and lack of endoscopy procedure were determined as risk factors for mortality. Conclusion: Upper gastrointestinal bleeding in the intensive care unit is a situation which is with high mortality rate. Higher APACHE II Score, presence of comorbidities are determinants of prognosis.
Konjenital ağrıya duyarsızlık sendromu, konjenital duysal ve otonomik nöropatiye bağlı gelişen ağrıya duyarsızlık, anhidrozis, epizodik ateş, gelişme geriliği, farklı düzeylerde mental retardasyon ve kendine zarar verme ile karakterize nadir görülen bir sendromdur. Nörotrofik tirozin kinazın kodlandığı nörtrofik tirozin kinaz-1 genindeki mutasyon sonucu meydana gelen otozomal resesif bir sendromdur. Çoğu hasta hastaneye ağrısız iyileşmeyen yaralar ve farkedilmeyen travmatik kırıklar ile başvurmaktadır. Bu yazımızda on yedi ve on dört yaşında ağrıyı hissetmeme, anhidrosis, mental retardasyon ve septik artriti olan iki kardeşi sunmaktayız. Konjenital ağrıya duyarsızlık sendromu olan hastalarda, tek başına midazolom ile sedasyon, tatminkar bir cerrahi konforu, herhangi bir hemodinamik bir instabilite yaratmadan sağlamaktadır. Anahtar sözcükler: Ağrıya duyarsızlık; CIPA; konjenital ağrıya duyarsızlık sendromu.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
hi@scite.ai
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.