İdarî taksimat içerisinde görünmeyen Osmanlı şehrini, tahrir defterleri kaynaklı okuyan/yazan tarihçiler “nefs” kavramında aramışlardır. Bununla birlikte “nefs”in her zaman şehre tekabül etmediğini gösteren bazı durumlar, kesin bir karar verilmesine de engel olmuştur. Böylece sosyo-ekonomik perspektif ve “ilerlemeci tarih algısı”yla incelenen Osmanlı şehrinin aslî hüviyeti hâlâ ortaya çıkarılamamıştır. Eldeki çalışma, bizzat Osmanlıların şehirlerini hangi ilim çerçevesinde anlamlandırdıkları sorusundan hareketle, modern araştırmacının uzaktan baktığı şehri görünür kılmayı hedeflemektedir. Şer‘iyye sicillerinde rastlanılan “finâ” (şehrin avlusu) kavramı, bize bu ilmin fıkıh olduğuna işaret eder. Bu nedenle önce fıkıhta şehrin nasıl kavramsallaştırıldığı tespit edilmiş ve bu kavramın “mısr” olduğu belirlendikten sonra, Osmanlı belgelerinde sıklıkla zikredilen ve literatürde şehre işaret ettiği düşünülen “nefs”in aslında bir beldedeki evlerin toplamı olduğu anlaşılmıştır. Fıkıhta “seferîlik bâbında” işlenen şehrin sınırları konusu, Osmanlı şehrini belgelerin de yardımıyla daha somut olarak görebilmeye fırsat tanımıştır. Osmanlı ferdinin “seferî” hükmü elde etmesinin yolu, şehirdeki son evi geçmesiyle gerçekleşmektedir. Bununla beraber birçok şehirde, ölüleri defnetmek, at bağlamak ve silah atmak gibi beldenin maslahatları için hazırlanmış ve oranın daha mütekâmil bir şehir hâline gelmesini temin eden sahalar bulunmaktadır. “Finâ” olarak kavramsallaştırılan bu yerler, şehri tamamlayıcı unsurlardır ve “nefs”in hâricinde, şehrin dâhilindedirler. Dolayısıyla şer‘iyye sicillerinde de müşahede edildiği üzere Osmanlı şehri, “nefs”i ve “finâ”sıyla fıkhî bir muhittir.