Search citation statements
Paper Sections
Citation Types
Year Published
Publication Types
Relationship
Authors
Journals
Sosyal bir varlık olan insanlar, tarih boyunca birbirleri ile alışveriş yapma ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu alışverişler, genellikle satış akdi yoluyla gerçekleştirilmiştir. Satış akitlerinin kurulmasında en yaygın görülen yöntem ise pazarlık usulü ile gerçekleştirilen müsâveme yöntemidir. İnsanlar satış akdini kurarken, akdin unsurları üzerinde pazarlık yaparak bir anlaşmaya varmışlardır. İslâm hukuku bu yöntemin sınırlarını belirlemiştir. İnsanların birbirlerinin haklarını ihlal etmeden pazarlık yapabilmelerini sağlayacak düzenlemeler getirmiştir. Doğrudan doğruya naslar ile insanların satış akdini kurarken bu sınırlara dikkat etmesi gerektiği emredilmiştir. Bu durum hem şahsi zararların hem de toplumsal zararların önüne geçilmesi açısından büyük önem arz etmiştir. Bu kapsamda getirilen bazı sınırlamalar şu şekildedir: Satılmış olan bir malın tekrar satılması yasaklanmış, fiyat yükseltmek amacıyla üçüncü kişinin pazarlığa dahil olması yasaklanmış, bir kişinin izdivaç teklifine cevap verilmeden bir başkasının aynı kişiye izdivaç teklifinde bulunması yasaklanmış ve tarafların pazarlık aşamasının sonu geldiği, anlaşma meyillerinin oluştuğu durumda üçüncü kişinin pazarlığa dahil olması yasaklanmıştır. Bu çalışmada da tarafların anlaşma meyillerinin ortaya çıkmış olduğu durumda üçüncü kişinin gelerek taraflardan birinin aleyhine pazarlığa dahil olması konusu ele alınmıştır. Bu husus İslâm hukuk literatüründe sevm ale’s-sevm olarak nitelendirilmiştir. Türkçe literatürde genellikle pazarlık üzerine pazarlık olarak çevrilmiştir. Bu çalışmada da sevm ale’s-sevm kavramına genellikle yer verilmiş olmakla birlikte, Türkçe olarak ifade edilmesi gerektiğinde pazarlık üzerine pazarlık kavramı kullanılmıştır. Taraflar pazarlığa yönelik ifadelerini akdin kurucu unsuru olan irade beyanı ile birbirlerine iletmektedirler. Dolayısıyla bu çalışmada öncelikle irade beyanına yönelik açıklamalar yapılmıştır. Pazarlığa yönelik bu irade beyanlarının icâb niteliğinde mi yoksa icâba davet niteliğinde mi olduğu hususunda açıklamalara yer verilmiştir. Bu açıklamaların ardından müsâveme yöntemi tanımlanmış ve genel olarak bu yönteme ilişkin bilgi verilmiştir. Müsâveme yöntemi ile oluşturulan akitler ile bu yönteme benzer yöntemlerin farkları hususunda açıklamalar yapılmıştır. Pazarlık yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlara değinilmiş ve pazarlık üzerine pazarlık yapmanın yasak olduğu ifade edilmiştir. Akit kurulurken hangi aşamada pazarlığa dahil olmanın bu yasak kapsamında sayılacağı ve hangi aşamadaki müdahalenin yasak kapsamına dahil olmayacağı belirtilmiştir. Bu yasağın neden gerekli olduğu konusunda yapılmış olan açıklamalara yer verilmiştir. Sevm ale’s-sevmin söz konusu olduğu akitlerin genel olarak diyaneten haram kabul edildiği bununla birlikte kazaen bu akitlerin geçerli olduğu ifade edilmiştir. Bu yasağın kapsamına sadece müslümanların değil aynı zamanda müslüman olmayan vatandaşların ve müste’menlerin de dahil olduğu ifade edilmiştir. Buna göre müslüman olmayan bir vatandaş veya müste’men aleyhine böyle bir pazarlığa dahil olmanın hukuka uygun kabul edilmeyeceği açıklanmıştır. Sevm ale’s-sevmin yalnızca satış akdi açısından geçerli olmayacağı aynı zamanda kıyas yoluyla diğer akitler bakımından da geçerli olacağı belirtilmiştir. Bu açıklamalarda Hanefî mezhebinin görüşü esas alınmış olmakla birlikte diğer mezheplerin görüşlerine de yer verilmiştir. Makale genel itibariyle Hanefî mezhebi odağında diğer mezheplerin görüşlerine de yer verilen bir yöntemle oluşturulmuştur. Tüm bu görüşlerin ardından mer’î hukukta bu yasağın uygulanıp uygulanmadığı hususunda açıklamalar yapılmıştır. Satış akdinin kurulması bakımından koyulmuş olan yasakların bir kısmı açısından literatürde müstakil eserler bulunmaktadır. Bunun yanında genel itibariyle borçlar hukuku ve tüketici hukukuna yönelik yazılmış olan eserlerde de bu yasaklara yönelik açıklamalarda bulunulmuştur. Bununla birlikte müstakil olarak sevm ale’s-sevm (pazarlık üzerine pazarlık) konusunda yazılmış bir eser ülkemiz açısından literatürde yer almamaktadır. Bundan dolayı bu çalışma ile ülkemizdeki İslâm hukuku literatüründeki bu boşluk doldurulmaya çalışılmıştır.
Sosyal bir varlık olan insanlar, tarih boyunca birbirleri ile alışveriş yapma ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu alışverişler, genellikle satış akdi yoluyla gerçekleştirilmiştir. Satış akitlerinin kurulmasında en yaygın görülen yöntem ise pazarlık usulü ile gerçekleştirilen müsâveme yöntemidir. İnsanlar satış akdini kurarken, akdin unsurları üzerinde pazarlık yaparak bir anlaşmaya varmışlardır. İslâm hukuku bu yöntemin sınırlarını belirlemiştir. İnsanların birbirlerinin haklarını ihlal etmeden pazarlık yapabilmelerini sağlayacak düzenlemeler getirmiştir. Doğrudan doğruya naslar ile insanların satış akdini kurarken bu sınırlara dikkat etmesi gerektiği emredilmiştir. Bu durum hem şahsi zararların hem de toplumsal zararların önüne geçilmesi açısından büyük önem arz etmiştir. Bu kapsamda getirilen bazı sınırlamalar şu şekildedir: Satılmış olan bir malın tekrar satılması yasaklanmış, fiyat yükseltmek amacıyla üçüncü kişinin pazarlığa dahil olması yasaklanmış, bir kişinin izdivaç teklifine cevap verilmeden bir başkasının aynı kişiye izdivaç teklifinde bulunması yasaklanmış ve tarafların pazarlık aşamasının sonu geldiği, anlaşma meyillerinin oluştuğu durumda üçüncü kişinin pazarlığa dahil olması yasaklanmıştır. Bu çalışmada da tarafların anlaşma meyillerinin ortaya çıkmış olduğu durumda üçüncü kişinin gelerek taraflardan birinin aleyhine pazarlığa dahil olması konusu ele alınmıştır. Bu husus İslâm hukuk literatüründe sevm ale’s-sevm olarak nitelendirilmiştir. Türkçe literatürde genellikle pazarlık üzerine pazarlık olarak çevrilmiştir. Bu çalışmada da sevm ale’s-sevm kavramına genellikle yer verilmiş olmakla birlikte, Türkçe olarak ifade edilmesi gerektiğinde pazarlık üzerine pazarlık kavramı kullanılmıştır. Taraflar pazarlığa yönelik ifadelerini akdin kurucu unsuru olan irade beyanı ile birbirlerine iletmektedirler. Dolayısıyla bu çalışmada öncelikle irade beyanına yönelik açıklamalar yapılmıştır. Pazarlığa yönelik bu irade beyanlarının icâb niteliğinde mi yoksa icâba davet niteliğinde mi olduğu hususunda açıklamalara yer verilmiştir. Bu açıklamaların ardından müsâveme yöntemi tanımlanmış ve genel olarak bu yönteme ilişkin bilgi verilmiştir. Müsâveme yöntemi ile oluşturulan akitler ile bu yönteme benzer yöntemlerin farkları hususunda açıklamalar yapılmıştır. Pazarlık yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlara değinilmiş ve pazarlık üzerine pazarlık yapmanın yasak olduğu ifade edilmiştir. Akit kurulurken hangi aşamada pazarlığa dahil olmanın bu yasak kapsamında sayılacağı ve hangi aşamadaki müdahalenin yasak kapsamına dahil olmayacağı belirtilmiştir. Bu yasağın neden gerekli olduğu konusunda yapılmış olan açıklamalara yer verilmiştir. Sevm ale’s-sevmin söz konusu olduğu akitlerin genel olarak diyaneten haram kabul edildiği bununla birlikte kazaen bu akitlerin geçerli olduğu ifade edilmiştir. Bu yasağın kapsamına sadece müslümanların değil aynı zamanda müslüman olmayan vatandaşların ve müste’menlerin de dahil olduğu ifade edilmiştir. Buna göre müslüman olmayan bir vatandaş veya müste’men aleyhine böyle bir pazarlığa dahil olmanın hukuka uygun kabul edilmeyeceği açıklanmıştır. Sevm ale’s-sevmin yalnızca satış akdi açısından geçerli olmayacağı aynı zamanda kıyas yoluyla diğer akitler bakımından da geçerli olacağı belirtilmiştir. Bu açıklamalarda Hanefî mezhebinin görüşü esas alınmış olmakla birlikte diğer mezheplerin görüşlerine de yer verilmiştir. Makale genel itibariyle Hanefî mezhebi odağında diğer mezheplerin görüşlerine de yer verilen bir yöntemle oluşturulmuştur. Tüm bu görüşlerin ardından mer’î hukukta bu yasağın uygulanıp uygulanmadığı hususunda açıklamalar yapılmıştır. Satış akdinin kurulması bakımından koyulmuş olan yasakların bir kısmı açısından literatürde müstakil eserler bulunmaktadır. Bunun yanında genel itibariyle borçlar hukuku ve tüketici hukukuna yönelik yazılmış olan eserlerde de bu yasaklara yönelik açıklamalarda bulunulmuştur. Bununla birlikte müstakil olarak sevm ale’s-sevm (pazarlık üzerine pazarlık) konusunda yazılmış bir eser ülkemiz açısından literatürde yer almamaktadır. Bundan dolayı bu çalışma ile ülkemizdeki İslâm hukuku literatüründeki bu boşluk doldurulmaya çalışılmıştır.
Türk Borçlar Kanununda beğenme koşulu ile satış, alıcının satılanı deneyerek veya gözden geçirerek beğenmesi koşuluyla yapılan satış olarak tanımlanır. Satış sözleşmesinin bu türünde alıcı satılanı kabul edip etmemekte tamamen serbest hareket eder. İradesi beğenme yönünde olursa geçerli bir satış sözleşmesi olarak hüküm ve sonuçlar doğurur. Alıcı beğenme şartına bağlı olarak geciktirici iradi bir hakka sahip olmuş olur. Bekleme döneminde tarafların hak ve borçları söz konusudur. Bu dönemde alıcı maldan bazı yararlar elde etmiş olabilir. İradesi olumlu olduğunda bunlara sahip olmaya devam eder, aksi halde iade etmesi gerekecektir. Beğenme şartıyla satış sözleşmesi Türk Borçlar Kanununda 249-252 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu satış türünün tanımı ise md. 249’da verilmiştir. Bu maddeye göre, “Beğenme koşuluyla satış, alıcının satılanı deneyerek veya gözden geçirerek beğenmesi koşuluyla yapılan satıştır.” Yine kanun tarafların hak ve borçlarını 250. maddede tespit etmiştir. Buna göre, “Beğenme koşuluyla satışta alıcı, satılanı kabul etmekte veya hiçbir sebep göstermeksizin geri vermekte serbesttir. Satılan, alıcının zilyetliğine geçmiş olsa bile, satılanın mülkiyeti, beğenme koşulunun gerçekleştiği ana kadar satıcıda kalır.” İslam hukukunda ve Mecelle’de bu müessesenin bir benzerini görmek mümkündür. Mecelle bu türden bir sözleşme için iki kavram kullanır: Sevm-i şirāʾ ve sevm-i naẓar. Bunlardan özellikle ilki beğenme koşulu ile satışla birçok bakımdan benzerlik gösterir. Bu sözleşme türünde malın beğenme şartına bağlı olarak teslimi söz konusudur. Ayrıca bedel taraflar arasında belirlenmiş ve üzerinde mutabık kalınmıştır. Bedel konusundaki bu hususiyet satılanın hasarı konusunda belirleyici olmaktadır. Sevm-i şirāʾ yolu ile satış sözleşmesinde bedelin konuşulmuş ve üzerinde anlaşılmış olması önemlidir. Ayrıca alıcının malı teslim alması gerektiği de Mecelle md. 298’de ifade edilmiştir. Mecelle md. 299’da düzenlenmiş sevm-i naẓarda ise malı görmek ve başkasına göstermek üzerinde durulmuştur. Bu ikincideki sorumluluk ilkinden farklı olarak emanet kapsamında değerlendirilmiştir. Sevm-i şirāʾ ve naẓar arasında belirtilen farklar dikkate alındığında, sevm-i şirāʾnın Türk hukukunda yer alan beğenme koşuluyla satış hükümleri ile önemli ölçüde benzerlik arz ettiği göze çarpar. Bu benzerliklerden en önemlisi genel görüşe göre beğenme şartıyla satış sözleşmesinin geciktirici şarta rağmen kurulmuş olması itibariyle sevm-i şirāʾda olduğu gibi teslime bağlı olarak hasarın alıcıya geçmesidir. Çalışma konuyu ağırlıklı olarak Mecelle özelinde ve İslam hukuku bakımından ele almakta, Türk Hukuku ile önemli ayrım ve benzeşim noktalarında konunun özü itibariyle karşılaştırmalar yapmaktadır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
hi@scite.ai
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.