Search citation statements
Paper Sections
Citation Types
Year Published
Publication Types
Relationship
Authors
Journals
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin pek çok problemle karşı karşıya kaldığı sancılı bir dönemdir. Bu dönem sorunlarını çözmek için önce 1839 yılında Tanzimat Fermanı yayınlandı. Bu çaba yeterli olmayınca 1856 yılında Islahat Fermanı yayınlandı. Ancak bu çabalar azınlıkların haklarını güvenceye alırken Müslüman halkın sorunlarının çözümü için yeterli olmadı. Bundan dolayı ortaya çıkan problemlerin çözümü için farklı dini-siyasi akımlar dini, siyasi ve sosyal alanda çeşitli öneriler yaptılar. Bu önerilerin en önemlisi dinin temel kaynaklarına dönüşün esas alınmış olmasıdır. 19. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan İslamcı aydınlar dini ihya çabaları çerçevesinde hilafet merkezli bir birliktelik, dinin temel kaynaklarına dönüş ve mevcut din anlayışının bid’at ve hurafelerden ayıklanmasının gerekliliği gibi öneriler dile getirdiler. İslam dininin gelişmeye engel olmadığını ifade ettiler. Osmanlı Devleti’nin ve bütün İslam coğrafyasının geri kalmışlıktan kurtulabilmesi için Batı’nın bilim ve teknolojisinden faydalanıp kendi kültürel değerlerimizle birleştirmemiz gerektiğini iddia ettiler. Ancak bu dönemde Osmanlı Devleti’nin bir İslam devleti olarak var olması ve padişahın İslam Halifesi unvanını taşımasından dolayı İslamcı aydınların bütün çabaları ideolojik olmayıp dini kaygılarla çözüme ulaşma amaçlıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve yerine kurulan yeni yönetim tarafından 1924 yılında hilafetin kaldırılması ile İslamcı aydınlar çok farklı sorun ve baskılarla karşı karşıya kaldılar. Bazı aydınlar idam edilmiş, bazıları ülkeyi terk etmek zorunda kalmış bazıları ise sessiz kalmayı tercih etmiştir. 1945’lerden sonra hem Çok Partili hayata geçilmesi hem de İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan Soğuk Savaş Dönemi’nde komünizmle mücadele için İslamcı aydınların çalışmalarına sınırlı da olsa izin verilir. Ezanın aslına uygun olarak okutulmasına, dini eğitim veren İmam Hatip Okullarının açılmasına ve Kur’an öğretimine de serbestlik getirildi. Hatta Seyyid Kutub’un İslam’da Sosyal Adalet isimli kitabı resmî kurumların desteği ile tercüme edilerek yayınlandı. İmam Hatip Okulları, İlahiyat Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitüleri’nin arka arkaya açılması ile bu okullardaki öğrencilerin dini bilgi ihtiyaçlarını ortaya çıkardı. Bu ihtiyaçlar Doğu’dan ve Batı’dan İslamcı aydınların eserlerinin tercüme edilmesini gerektirdi. 1960’lardan sonra bu tercümelerin etkisi ile yetişen yeni nesil İslamcılar, özellikle Seyyid Kutub ve Mevdudi’nin etkisi ile Batı’nın demokrasi, laiklik, devlet anlayışı gibi bütün normlarına itikadi açıdan yaklaşarak, şirk olarak görüp toptan reddettiler. İslam’ın bütün değerlerine de yine selefi anlayışla bakarak itikadi açıdan yaklaştılar. Kendi toplumlarını cahiliye toplumu ve şirk düzeni olarak gördüler. Çözüm olarak devletin ele geçirilerek toplumun yukarıdan aşağıya İslamlaştırılmasını amaçladılar. 1990’lardan sonra ise, yaşanan tecrübelere ve siyasi konjonktüre bağlı olarak daha önce şirk olarak görülen hemen her şey itikadi bağlamdan çıkarılarak savunulur hale geldi. Bu bağlamda demokrasi ve siyasi sistem, İslam’daki şura, biat, meşveret, içtihat gibi değerlerle özdeşleştirilerek benimsendi ve toplumun aşağıdan yukarıya İslamileşmesi hedeflenmeye başlandı.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin pek çok problemle karşı karşıya kaldığı sancılı bir dönemdir. Bu dönem sorunlarını çözmek için önce 1839 yılında Tanzimat Fermanı yayınlandı. Bu çaba yeterli olmayınca 1856 yılında Islahat Fermanı yayınlandı. Ancak bu çabalar azınlıkların haklarını güvenceye alırken Müslüman halkın sorunlarının çözümü için yeterli olmadı. Bundan dolayı ortaya çıkan problemlerin çözümü için farklı dini-siyasi akımlar dini, siyasi ve sosyal alanda çeşitli öneriler yaptılar. Bu önerilerin en önemlisi dinin temel kaynaklarına dönüşün esas alınmış olmasıdır. 19. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan İslamcı aydınlar dini ihya çabaları çerçevesinde hilafet merkezli bir birliktelik, dinin temel kaynaklarına dönüş ve mevcut din anlayışının bid’at ve hurafelerden ayıklanmasının gerekliliği gibi öneriler dile getirdiler. İslam dininin gelişmeye engel olmadığını ifade ettiler. Osmanlı Devleti’nin ve bütün İslam coğrafyasının geri kalmışlıktan kurtulabilmesi için Batı’nın bilim ve teknolojisinden faydalanıp kendi kültürel değerlerimizle birleştirmemiz gerektiğini iddia ettiler. Ancak bu dönemde Osmanlı Devleti’nin bir İslam devleti olarak var olması ve padişahın İslam Halifesi unvanını taşımasından dolayı İslamcı aydınların bütün çabaları ideolojik olmayıp dini kaygılarla çözüme ulaşma amaçlıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve yerine kurulan yeni yönetim tarafından 1924 yılında hilafetin kaldırılması ile İslamcı aydınlar çok farklı sorun ve baskılarla karşı karşıya kaldılar. Bazı aydınlar idam edilmiş, bazıları ülkeyi terk etmek zorunda kalmış bazıları ise sessiz kalmayı tercih etmiştir. 1945’lerden sonra hem Çok Partili hayata geçilmesi hem de İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan Soğuk Savaş Dönemi’nde komünizmle mücadele için İslamcı aydınların çalışmalarına sınırlı da olsa izin verilir. Ezanın aslına uygun olarak okutulmasına, dini eğitim veren İmam Hatip Okullarının açılmasına ve Kur’an öğretimine de serbestlik getirildi. Hatta Seyyid Kutub’un İslam’da Sosyal Adalet isimli kitabı resmî kurumların desteği ile tercüme edilerek yayınlandı. İmam Hatip Okulları, İlahiyat Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitüleri’nin arka arkaya açılması ile bu okullardaki öğrencilerin dini bilgi ihtiyaçlarını ortaya çıkardı. Bu ihtiyaçlar Doğu’dan ve Batı’dan İslamcı aydınların eserlerinin tercüme edilmesini gerektirdi. 1960’lardan sonra bu tercümelerin etkisi ile yetişen yeni nesil İslamcılar, özellikle Seyyid Kutub ve Mevdudi’nin etkisi ile Batı’nın demokrasi, laiklik, devlet anlayışı gibi bütün normlarına itikadi açıdan yaklaşarak, şirk olarak görüp toptan reddettiler. İslam’ın bütün değerlerine de yine selefi anlayışla bakarak itikadi açıdan yaklaştılar. Kendi toplumlarını cahiliye toplumu ve şirk düzeni olarak gördüler. Çözüm olarak devletin ele geçirilerek toplumun yukarıdan aşağıya İslamlaştırılmasını amaçladılar. 1990’lardan sonra ise, yaşanan tecrübelere ve siyasi konjonktüre bağlı olarak daha önce şirk olarak görülen hemen her şey itikadi bağlamdan çıkarılarak savunulur hale geldi. Bu bağlamda demokrasi ve siyasi sistem, İslam’daki şura, biat, meşveret, içtihat gibi değerlerle özdeşleştirilerek benimsendi ve toplumun aşağıdan yukarıya İslamileşmesi hedeflenmeye başlandı.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.