Kendisini kusursuz, hak sahibi bir özne olarak gören insanın doğa üzerinde yaptığı tahribat, kuşkusuz herkesçe kabul edilen bir gerçekliktir. İnsan, biricik ve tek olma hayali ile sair canlı ve cansızlar üzerinde tahakküm etme arzusunu perçinlemiş, evrende var olan düzeni istediği gibi yönetme hakkını kendisinde görmüş, söz konusu çarpık zihniyet; insan merkezci, ötekileştiren ve yok eden bir canavar doğurmuştur. İnsanın bu bencilce eylemi, hiçbir dahli olmadığı halde sadece gelecek yeni nesillerin değil, onunla bir ekosistemi paylaşan diğer varlıkların yaşam haklarını da elinden almıştır.
Günümüzde felsefesi yapılmaya başlanan ve insanoğlunun da bir parçası olduğu değişen bu ekosistem, çağımız tefekkürünün odak noktasına oturan hassas bir mesele olarak önemini koruyor. Öyle ki hemen her gün dünyanın başka yerlerinde paneller, sempozyumlar, açık oturumlar ve sair bilimsel toplantılara; makale, kitap, bildiri ve diğer bilimsel çalışmalar ekleniyor, haricinde çeşitli inisiyatifler tarafından düzenlenen çevreci eylemlere türlü bilim-sanat dallarından, alıcıları pasif konumdan kurtarmayı amaç edinen, performanslar eşlik ediyor.
İnsanın tüm varlıklara rağmen kurduğu hiyerarşiye ve bu kast sisteminin evrene verdiği tahribata bir başkaldırı olan çevreci eleştiriyse, tüm varlıkların en az insan kadar değerli ve lüzumlu olduğunu kabul eden, türlü kanallar yardımı ile de bu bilinci yaymaya çalışan özünde bir çevre hareketidir.
Derin ekoloji, bahsi geçen çevreci eylemin edebiyata bakan yüzü ile edebî mahsullerin salt evreni yansıtması ile ilgilenmez; aynı zamanda edebî olanın evrendeki her nesneye yüklediği farklı anlamlarla, bu nesnelerin değeri-değersizliği ile de ilgilenir. “Çevreci bilinç ile işe koşulan edebi ürünler dışında; mitler, destanlar, efsaneler, masallar hülasa Türk Halk Edebiyatı yaratmaları bu bağlamda kullanılabilir mi?” sorusuna cevap aranan bu çalışma özelinde Türkün kültür kodlarının en kadim örneklerinden olan Oğuz Kağan Destanı, ekoeleştirel bakış açısı ile incelenmiştir.