Search citation statements
Paper Sections
Citation Types
Year Published
Publication Types
Relationship
Authors
Journals
Bu çalışmada Süleyman Ateş’in haberî sıfatlara ilişkin görüşleri ele alınmıştır. Allah’ın sıfatları konusu, İslam tarihinde daha çok ilk yüzyılın sonlarından itibaren tartışılmaya başlanmış olan bir konudur. Bu tartışmalar Allah’a zâtı dışında veya zâtıyla beraber bir sıfat nispet edilip edilmeyeceği, edilecekse bunların neler olduğu, taksimi ve bu sıfatların keyfiyetinin nasıl anlaşılacağı gibi başlıklarda yürütülmüştür. Haberî sıfatlar da tartışılan bu başlıkların önemlilerinden biri olmuştur. Genelde sıfatlar özelde ise haberî sıfatlar konusu, Kelam ve İslam Mezhepleri Tarihi (Fırak Geleneği) alanlarında herhangi bir anlayış, mezhep, ekol, grup veya kişinin hüviyetinin belirlenmesi hususunda önemli göstergelerden biridir. İtikâdî görüşlerin şekillenmesi ve bunların yaygın olarak kabul edilmesinde coğrafyanın son derece önemli bir unsur olduğu aşikârdır. Dolayısıyla araştırmanın temel hipotezi, Ateş’in haberî sıfatlar hakkındaki görüşlerinin bu topraklarda yaygın olan itikadî mezheplerinki ile aynı doğrultuda olacağı şeklindedir. Bu bağlamda Türkiye’de yetişmiş bir âlimin haberî sıfatlarla ilgili görüşlerinin ortaya konulması önemli görülmüştür. Nitel araştırma hüviyetindeki bu çalışmada, Ateş’in haberî sıfatlar hakkındaki görüşleri incelenerek konu hakkındaki düşüncelerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Araştırmanın hedefleri bağlamında öncelikle sıfatlar konusunda bir genel çerçeve çizilmiş, sonrasında haberî sıfatlar hakkında Mu‘tezile, Ehl-i Hadîs, Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye gibi ekol ve mezheplerin görüşleri ana hatlarıyla ortaya konulmuş ve Ateş’in haberî sıfatlarla ilgili görüşleri vech, ‘ayn, yed ve istivâ örnekleminde incelenerek bir değerlendirme yapılmıştır. Haberî sıfatları kabul eden Süleyman Ateş, bunları Allah’ın zâtı ve fiilleri ile ilgili olanlar şeklinde ayırıp ‘uluvv, ‘ayn, vech, yed, isba‘ ve kabza sıfatlarını zâtına; istivâ, nüzul, rahmet ve gazab sıfatlarını ise fiiline ilişkin sıfatlar olarak tasnif etmektedir. Ateş’e göre haberî sıfatlar Allah’ın, daha iyi anlamaları için kullarına kullandığı bir üslubun parçasıdır. Çünkü insanlar sözlerinin gücünü artırmak için kendi aralarında -dili ne olursa olsun- mecazlı söyleyişlere yer vermektedir. Bu sebeple Allah görünmez alemi, görünen alemden hareketle anlatmıştır. Bunları gerçek manasıyla anlamak doğru değildir. Şayet bunlar gerçek anlamında anlaşılırsa Müşebbihe ve Mücessime’nin hatasına düşülmüş olur. Allah ise teşbîhi andıran her türlü düşünceden münezzehtir. Ateş, çalışma kapsamında ele alınan vech sıfatını Allah’ın zâtı ve Allah’ın rızası; yed sıfatını cömertlik ve bey‘at (Bey’atü’r-Rıdvân), ‘ayn sıfatını da gözetim ve koruma altına alma anlamlarında kullanmakta; istivâ sıfatını ise yönetimi eline almak, kurulmak ve hükümrân olmak anlamlarında açıklayarak bir nevi te’vil yapmaktadır. Ateş’in, bu tespitlerle Mâtürîdîler’in bu konulardaki görüşlerine yakın yorumlar serdettiği görülmektedir.
Bu çalışmada Süleyman Ateş’in haberî sıfatlara ilişkin görüşleri ele alınmıştır. Allah’ın sıfatları konusu, İslam tarihinde daha çok ilk yüzyılın sonlarından itibaren tartışılmaya başlanmış olan bir konudur. Bu tartışmalar Allah’a zâtı dışında veya zâtıyla beraber bir sıfat nispet edilip edilmeyeceği, edilecekse bunların neler olduğu, taksimi ve bu sıfatların keyfiyetinin nasıl anlaşılacağı gibi başlıklarda yürütülmüştür. Haberî sıfatlar da tartışılan bu başlıkların önemlilerinden biri olmuştur. Genelde sıfatlar özelde ise haberî sıfatlar konusu, Kelam ve İslam Mezhepleri Tarihi (Fırak Geleneği) alanlarında herhangi bir anlayış, mezhep, ekol, grup veya kişinin hüviyetinin belirlenmesi hususunda önemli göstergelerden biridir. İtikâdî görüşlerin şekillenmesi ve bunların yaygın olarak kabul edilmesinde coğrafyanın son derece önemli bir unsur olduğu aşikârdır. Dolayısıyla araştırmanın temel hipotezi, Ateş’in haberî sıfatlar hakkındaki görüşlerinin bu topraklarda yaygın olan itikadî mezheplerinki ile aynı doğrultuda olacağı şeklindedir. Bu bağlamda Türkiye’de yetişmiş bir âlimin haberî sıfatlarla ilgili görüşlerinin ortaya konulması önemli görülmüştür. Nitel araştırma hüviyetindeki bu çalışmada, Ateş’in haberî sıfatlar hakkındaki görüşleri incelenerek konu hakkındaki düşüncelerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Araştırmanın hedefleri bağlamında öncelikle sıfatlar konusunda bir genel çerçeve çizilmiş, sonrasında haberî sıfatlar hakkında Mu‘tezile, Ehl-i Hadîs, Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye gibi ekol ve mezheplerin görüşleri ana hatlarıyla ortaya konulmuş ve Ateş’in haberî sıfatlarla ilgili görüşleri vech, ‘ayn, yed ve istivâ örnekleminde incelenerek bir değerlendirme yapılmıştır. Haberî sıfatları kabul eden Süleyman Ateş, bunları Allah’ın zâtı ve fiilleri ile ilgili olanlar şeklinde ayırıp ‘uluvv, ‘ayn, vech, yed, isba‘ ve kabza sıfatlarını zâtına; istivâ, nüzul, rahmet ve gazab sıfatlarını ise fiiline ilişkin sıfatlar olarak tasnif etmektedir. Ateş’e göre haberî sıfatlar Allah’ın, daha iyi anlamaları için kullarına kullandığı bir üslubun parçasıdır. Çünkü insanlar sözlerinin gücünü artırmak için kendi aralarında -dili ne olursa olsun- mecazlı söyleyişlere yer vermektedir. Bu sebeple Allah görünmez alemi, görünen alemden hareketle anlatmıştır. Bunları gerçek manasıyla anlamak doğru değildir. Şayet bunlar gerçek anlamında anlaşılırsa Müşebbihe ve Mücessime’nin hatasına düşülmüş olur. Allah ise teşbîhi andıran her türlü düşünceden münezzehtir. Ateş, çalışma kapsamında ele alınan vech sıfatını Allah’ın zâtı ve Allah’ın rızası; yed sıfatını cömertlik ve bey‘at (Bey’atü’r-Rıdvân), ‘ayn sıfatını da gözetim ve koruma altına alma anlamlarında kullanmakta; istivâ sıfatını ise yönetimi eline almak, kurulmak ve hükümrân olmak anlamlarında açıklayarak bir nevi te’vil yapmaktadır. Ateş’in, bu tespitlerle Mâtürîdîler’in bu konulardaki görüşlerine yakın yorumlar serdettiği görülmektedir.
Bilim felsefesi, genel anlamda, bilimsel faaliyetin ne olduğunu, doğru yöntemlerini ve entelektüel geleneklerin yapılarını ve hangi ilkelere dayandıklarını inceler. Aydınlanma dönemi ile birlikte deney dışı bilgi araçları bilimsel çevrelerde etkisini yitirmiş deney merkezli bilimsel ilerleme fikri ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte bazı bilim felsefecileri bilimsel faaliyeti ve ilerlemeyi, belirli bilim adamları grubunun oluşturduğu bilimsel yapılar üzerinden açıklamışlardır. Amerikalı filozof Larry Laudan da bilimsel bir yapı olan araştırma gelenekleri teorisi ile bu tartışmalara katkıda bulunmuştur. Laudan’ın teorisine göre bilimsel yapıların oluşturduğu araştırma geleneklerinin başlıca amaç ve işlevi problem çözmektir. Bu kuram ve ilkeler, geleneklerin ontoljik ve metodolojik yapılarını kurarlar. Her gelenek, deneysel ve kavramsal bazı problemler tespit eder ve bunları çözümlemeye çalışır. Laudan’a göre bir kuramın, belli bir problemi, irtibatlı olduğu diğer problemler ile birlikte çözebilmesi onun başarısını gösterir. Geleneklerin problem çözme yeterlilikleri, onların rasyonel ve ilerletici yönleriyle ölçülür. Laudan bu şablonun deneysel temele dayanan gelenekler için olduğu kadar, metafizik ve teoloji gibi bilimsel-olmayan entlektüel gelenekler için de geçerli olduğunu söylemektedir. Rasyonel teoloji olarak Kelâm ilmi de birbiriyle rekabet eden ve kendine özgü kuramlara ve problem çözücü ilkelere sahip olan araştırma geleneklerinden oluşur. Kelâm gelenekleri, Laudan’ın teorisi ile büyük oranda örtüşmektedir. Bu örtüşmenin ele alındığı çalışmanın amacı, Laudan’ın teorisini, Kelâm ilmini meşrulaştırma enstrümanı olarak kullanmak değil, moden bir bilim felsefecisinin geliştirdiği teori örnekliğinde, Kelâm geleneklerine ait problem ve kuramların, Laudan’ın teklif ettiği biçimde, problem çözücü bir gözle değerlendirilmesinin önemine dikkat çekmek ve Kelâmın etkinliğinin artırılması yönündeki çalışmalara katkı sunmaktır. * Bu makale, 2. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu’nda sözlü olarak sunulan ancak tam metni yayımlanmayan “Larry Laudan’ın Araştırma Geleneklerinin Yöntembilimi Görüşü Ekseninde Kelâm İlminin Bilimsel Yapısı” adlı tebliğin içeriği geliştirilerek ve kısmen değiştirilerek üretilmiş hâlidir.
Hz. Peygambere gelen vahiy yoluyla algı ve zihin dünyamıza aktarılan arş ve Allah’ın ona istivâ etmesi etrafında, ilk günden beri istifhamlar olagelmiştir. Bazı çekincelerden ötürü bu nassları te’vil etmeyen selef âlimlerinin aksine halef âlimleri bu sıkıntıları bertaraf etmek için bu nassları uygun şekilde te’vil ederek yakın bir tarihe kadar bu meseleleri problem olmaktan çıkarmışlardır. Ancak son yüzyılda ortaya çıkan yeni selefî akımlar tarafından bu konular, tekrar gündeme taşınmıştır. Kur’ân’da otuz üç yerde geçen ع ر ش kökü ve türevlerine dair Mâtürîdî tefsirinde yapılan bu araştırmada Mâtürîdî’nin genellikle arş kelimesini selefin anladığı şekliyle fiziki bir arş değil, Allah’ın hükümranlığının sembolü olarak ifade edildiğini söyleyerek kendinden önce yapılmış ve kendisinin de eklemede bulunduğu birçok te’vile yer vermiştir. O’na göre burada te’vil yaparken göz önünde bulundurulması gereken temel esas Allah’ın yaratılmışlara benzememesidir. Ayrıca İmam Mâtürîdî’ye göre arş ve arşa istivâ ile ilgili tefsir kabilinden bize ulaşan bir rivayet bulunmadığından Allah’ın bundan kesin maksadını bilmemiz mümkün değildir. Mâtürîdî, meleklerin etrafını kuşattığı ve kıyamet gününde taşıdığı arşı da bilinenin aksine Allah’ın kıyamet gününde veli kullarını üzerinde oturtarak kendilerine ikramda bulunacağı taht ve koltuklar olarak yorumlamıştır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
hi@scite.ai
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.